27.SOHBET: HADİS-İ ERBAİN

27.SOHBET: HADİS-İ ERBAİN

-(Cuma Namazından önce… Sadreddin-i Konevi Hz.’nin Hadis-i Erbain kitabı okunuyor.)

Bunu dağıtacağız. Bunu, dağa taşa dağıtacağız.

Oku! Gerisi dinlesin. Allah’a hamdolsun.

Size bir müjde vereyim. Bundan gerisi, dinleyin. İyi dinleyin.

Anlayamazsınız, benim düşündüğüm, okuduğum gibi…

İnşallah anlarsınız. İnşallah!

 

“Hadis-i Erbain

Önsöz…

 

Allah’a hamd olsun..

Ki O; zatı ile zatında ve zatı için esma ve sıfat tecellileriyle tecelli eder.

“Ve O sıfatının çokluğu ile, zatı birliğinde zahir olur.

Sonra O nimetlerinin ve iyiliklerinin zuhur yerlerinde isim ve sıfatlarının gömleklerine bürünür de görünür.

Yine O, öyle bir zattır ki, kendi kendini gizlemiştir ve saklanmıştır.

“Nerede?” derseniz; der ki, Gayb hali tekliğinde… Hem de şanına yakışan bir gizlilikle...”

 

Miracı deliyor…

Bu noktada ne yapmış biliyor musun? Peygamber Efendimizin, miraca çıktığında… Elhamdülillah, hepimiz inanıyoruz değil mi? Miraca gittiğini, sohbet ettiğini, bize hayırlı haber getirdiğini… Elhamdülillah, hepimizin inancı, imanı var.

Bu kelime, miracı deliyor. Bu kelime, bu hâl, miracı deliyor. Miraçtan da çıkıyor. Ama sonra kolaylaştırıyor. Allah, O’nun şefaatine nail etsin.

Oku.

Dikkat edin. Dikkat edin! Neredesiniz?

O, Sadreddin Konevi’den, Allah razı olsun. O’nun şefaatine, hepimizi, beraber, nail etsin. Âmin.

Bu yaprağı okudun mu, erersiniz. Ama anlayamazsınız. İşte, okur geçersiniz.

Delili isterseniz; işte O’nun kavli:

“Ben gizli bir hazine idim….”

Kolaylaştırıyor. Hadis ile kolaylaştırıyor. Hâlbuki, miracı deldi, çıktı.

 “Bilinmemi istedim…”

Amenna ve Saddakna.

Ya! Ya!.. Miracı, yuttu yutuyor. Miraca çıkıyor. Ama burada miracı yutuyor. İnşallah anlayacaksınız. İnşallah! Habib-i Ekrem’in yüzü hürmetine.

 “Halkı bilinmem için yarattım.”

“En kâmil, en tam bir mazhar olana Allahü Teâlâ’dan salât… Ki O en faziletli ve bu fazileti umuma şamil bir tecelligâhtır. Ve O en güzel duyan olup, keza mana kokusunu da en çok alandır. Madde ve mana arasında, tam nailiyete eren, O olmuştur. Madde ve mana suretine yine haiz olan O’dur. Nusha-i Kübra ile, nüsha-i suğra’yı camii bir zattır. Yani, dünya ile ukbayı temsil eden zat..”

Dünya ile ukbayı yutan zat!

“Onun ism-i şerifi Muhammed’dir. İşte, Allahü Teâlâ’dan salat ve selam dileğimiz bu zatadır.”

Salli alâ Muhammed ve alâ ali seyyidina Muhammed.

Allah, şefaatlerine nail etsin. Mübarek günlerin yüzü hürmetine…

Bunu iyi okuyun. Abdestli okuyun. Hatta yapabilirseniz, iki rekât namaz kılın, öyle okuyun.

Hadi kalkın. Yürüyün, Cuma’yı kaçırmayın.

Yürüyün, Cuma’yı kaçırmayın. Cuma’yı…

(Cuma’dan sonra…)

Esselatu vesselamu aleyke Ya Resulallah!

Esselatu vesselamu aleyke Ya Habiballah!

Esselatu vesselamu aleyke Ya Nebiyallah!

 

Geçin. İyicene doldurun ki arkadaşlar dışarıda kalmasın. Geçin, çökün. Birbirinizin üzerine oturun.

Allah, yeri genişletir. Gönül geniş olursa, Allah yeri genişletir.

Kimse ayakta kalmasın. Ayakta kimse kalmasın.

Allah Rıza-ı Şerifi için, Habib’i yüzü hürmetine, bu aziz Cuma günü yüzü hürmetine, Enbiya ve Evliyaların, niyet ettiğin, kıldığın, bu Cuma günü yüzü hürmetine, bu Kur’an-ı Azimüşşan’ın yüzü hürmetine, O, Hz. Muhammed Mustafa (Allah’ın selamı üzerine olsun) Efendimizin yüzü hürmetine, bütün ümmeti Muhammedi ile kabul etsin, inşallah! Âmin.

Çok iyi ettiniz. Gelsinler içeriye, kimse kalmasın. Almayan bundan alsın. Başını okuyacaksın. Çayı iyice içsinler de öyle getirsinler. Bunu dinleyin. Almayana… Size vereceğim.

 Çok iyiyim. Allah’a hamd olsun.

 

Ayet ile Hadis birbirine bağlıdır…

Bir dakika... Bir tane bana ver. Oradan… Burada zamanında söylemiştik. Arkadaşlar basacaklar. Gerisi kalsın da, sonra matbaaya... Allah kabul etsin. Bir şeyler ilave edecektik, onun için. İnşallah. Hu! Rahman!

Kabı baskıya girdi mi?

“Daha basılmadı Efendim.”

Kabı… Birisini yeşil, birisini mavi yapın.

“Oldu Efendim.”

Daha öteki de beyaz yapın. Süsleyin. Zâtı süslüdür. Bundan süslü daha bir şey yok. Hz. Fahri Kâinat Efendimiz’den daha süslü bir şey var mı yahu? Allah var! Başka bir şey yok.

Evet!.. Oku. Dinleyin!..

“Allah’a hamd olsun…

Ki O, zatı ile zatında ve zatı için esma ve sıfat tecellileriyle tecelli eder.

Ve O, sıfatının çokluğu ile, zatı birliğinde zahir olur…”

Allah’ın izniyle, sakin bir zaman… Evinizdeyken, ne vakit okuyacaksanız abdest alıp, iki rekât namaz kılın ki içinize sinsin.

Bunları… Birkaç tane yazacağız. İlk sayfada kapağın içine yazalım. Allah rızası için, iki rekât, abdestli… İki rekât namaz kılıp, ondan sonra okumak. Ondan sonra…

Hadistir. Hadis, fakat hepsi ayettir. Hadis, ayeti de takviye ediyor. Ayet, hadisi takviye ediyor. Ayet ile hadis birbirisine bağlıdır. Söyledim. İyi okuyun.

“Sonra O; nimetlerinin ve iyiliklerinin zuhur yerlerinde isim ve sıfatlarının gömleklerine bürünür de görünür.

Yine O; öyle bir zattır ki, kendi kendini gizlemiştir.. ve.. saklanmıştır..

Nerede?Derseniz;

 deriz ki;

Gayb hali tekliğinde.. Hem de şanına yakışan bir gizlilikle..

Delilini isterseniz; işte O’nun kavli;

“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim.. Halkı bilinmem için yarattım…”

En kâmil, en tam bir mazhar olana Allahü Teâlâ’dan salat..

Ki O, en faziletli ve bu fazileti umuma şamil bir tecelligahtır..

Ve O, en güzel duyan olup, keza mana kokusunu da en çok alandır…

Amenna ve Saddakna.

 

Muhammedî koku…

Şu kokuyu Muhammedi’yi alalım inşallah. Oradan koku geçiyor. Şu kokuyu Muhammedi’yi alalım inşallah. Âmin. Yani… Nasıl bir gül kokusu alırsın? Size vaad ediyorum, bunu sıdk ile okuyan, ve devam eden, aynı kokuyu alacaktır. Kokuyu Muhammedi’yi burada alacaktır. Çünkü hep O’nun sohbeti. Hep O’nun sohbeti, hep O’nun ismi! Mahrum bırakmaz O kimseyi. İnşallah. Evet!..

 “Madde ve mana arasında, tam nailiyete eren, O olmuştur… Madde ve mana suretine yine haiz olan O’dur..

Nusha-i Kübra ile, nüsha-i suğra’yı câmi bir zattır.”

Burada ne oluyor? Daha iyi bilirsiniz... Vuslat mı diyorlar, ne diyorlar? Birleşiyor burada. Mevlüt’te geçer. Her yerde geçer. Burada da geçer.

“Adımla yazdım senin adını!..” Allah diyor. “Benim ismimle, senin ismini yazdım.” diyor. İşte bu! Vuslat! Burada bağlanıyoruz. Miraç vakasını bilmeyen, burada miraca çıkabilir. Bu sayfada! Bu çok mühim bir iştir. Bu! Evet…

“Yani; Dünya ile ukbayı temsil eden zat...

O’nun ismi şerifi Muhammed’dir… İşte, Allahü Teâlâ’dan salat ve selâm dileğimiz bu zatadır…

Bütün âline.. Pek keremli ve şerefli ashabına da olsun…

Şimdi kısaca derim ki;

Bu eser; Hadis-i Erbain’dir…

Kırk Hadis’tir.. Hepsinden nübüvvet kokusu gelir. Mustafa buğusu tüter…”

Âmin! Âmin ya Rabbim!

Buğusu! Ki yine koku, aşk halinde! Yani, aşk halinde…

Bunu dediğim gibi iki rekât namaz ile, tam sıdk ile, gözyaşı ile okursunuz. O namazdan kokuyu alacaksınız. Size vaad ediyorum. Ya! Kokuyu alacaksınız, kokuyu alacaksınız.

 “Bu hadis-i şerifler benim virdimdi…

Hepsini topladım, şerhettim.. Ama bu şerhim, sofiye meşrebi üzerine oldu…

Yani; Tasavvuf…

Başarı dileğimi, yüce Allah’a arz ederim…

Âmin. Teşekkür ederim.

Allah, hayrınızı kabul etsin Âmin.

Mükâfatını Allah ve Allah’ın Resulü versin! Âmin. Mükâfatı, O versin.

 

Seçilmiş Hadisler

Biz burada, kaç defa vaad ettik. Allah’ın izniyle, Habib-i Kibriya’nın müsâdesiyle, bu devam edecek. Bir, iki ay içinde, bir senenin içinde yüz milyona çıkacak bu. İnşallah. İnşallah basacak. Herkes basacak, yüz milyona çıkacak. Yüz milyon bile azdır! Azdır...

Kaç yüz hadis var? En çok İmam-ı Buhari Hazretleri, üç yüz bin hadis var diyor. Bak! Üç yüz bin hadisin içinden seçilmiş bir hadistir bu. Ona göre okuyun. Ya!.. Seçilmiş bir kırk hadis. Seçilmiş bir hadisler. Hadisler. Hepsi Hakk’tır. Hepsi Allah’ın Resulü’nün sözüdür. Evet…

Daha altı yüz bin hadis var. Fakat İmam-ı Buhari üç yüz bin hadis ezberimde diyor. Allah cümlesinin zekâsını artırsın. Habib-i Ekrem’in yüzü hürmetine. Âmin.

Onlar öyle olmuş ki, O mübarekler, öyle olmuş ki, Allah Resulü’nün rahmeti, rızasıyla, O kokuyla, O bereketle… Zaten içi dışı, hep hadis olmuş. İçi dışı, hep hadis olmuş. Uyumamışlar.

Kur’ân-ı Azimüşşan! Mağaraya koysan, gene Kur’ân’dır. Bir mağaraya. Yani, bir denize atsan, gene Kur’ân’dır. Hayvanattan; en büyük fil… Filin boynuna assan, gene Kur’ân’dır. Denizdeki hayvanların, en büyüğü, en kuvvetlisi balıktır. Ona assan, gene Kur’ân’dır.

Kur’ân, Kur’ân’dır. Yani, hayrı izah eder. Şerri, men eder. Kur’an-ı Azimüşşan’dan, fırsat buldukça… Bir hadis-i şerifte diyor ki... Okuman yok. Var ama yorgun, okuyamıyorsun. Hiç olmazsa, rafına koy. Günde üç defa, gider gelirken onu öp. İlmi, hikmeti yani… Onu öp, öp de, gene yerine koy. Sen varsın, yani… Allah’ın Kelamı! O niyet kâfidir. Evet…

Şimdi bunu dağıtacağız. Almayan alsın. Size vaad ettim. Allah hepinizden razı olsun. Dedim ki bunu bastıralım. Sizlere de nasip olsun. Bin tane, on bin tane… Bir kişi de yapabilir. Allah onlardan razı olsun. Fakat sizlere de nasip olsun. Bastıralım, nasip olsun. Kokuyu Muhammedi, şefaati Nur-u Muhammedi olsun sizlere. İnşallah!

 

Hadis-i Erbain

Evet… O girişi de okuyun. Bir hadisi. Bağıra bağıra oku. Herkes işitsin. Şunu kaçırmayın! Şu mükâfatı kaçırmayın.

-(Birinci hadis-i şerif okunuyor…)

“Resulullah (Allah’ın selamı üzerine olsun) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Merhametli olanlar… Bunlara Rahman olan Allah merhamet eyler. Yerde olanlara merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet edeler.”

Manası ve tasavvufi yönden tefsiri:

Ey cüz’i ruh, sır ve ruhanî kuvvetler… Keder şüphesinden yana temiz olan Rahmanî damga taşıyan rahmet feyzini saçınız. Kime bilir misiniz? Kendinize… Beşeriyet vasfınızın arzına.

Yani bu tabiî varlığınızın toprağına… Ve onları çağırınız, şer’î hükümlerin esasına uysunlar. Onlara muvafakat etsinler.

Tabiî sıfat taşıyan resmiyetler de manen muhalif davranmaya…

Bu işe böyle devam ediniz. Ta ki feyyaz olan küllî ve ilahî ruhunuz, Semâ mertebesinden yükseklik getire, Rıfat vere…”

Âmin. Âmin.

Bunları şimdi anlayamazsınız. Okuya okuya, anlaya anlaya, başkalarını da anlarsınız inşallah. Anlamayan anlayanlardan sorsun. Çekinmeyin, utanmayın. Bunun özünü alın, yani özünü alın. Kendi kalıbına koyun inşallah.

 “Neyle bunları yapar?” derseniz, “Rabbanî varidat şimşeklerinin eseri ile, Rahmanî tecellilere ait nurların doğmaları ile…” deriz.

Bunlar yaptıklarınıza birer mükâfattır. Yani amellerinize. Ama yararlı amellerinize.

Nasıl ki Hak Teâlâ, Vehhab ismi hürmetine manalar feyzini ve rahmanî hikmetlerini önce ruha verdi, ruh da sırra, sır da kalbe, kalp de nefse, nefis de diğer duygulara ve onlar da cisme… “

Amenna ve Saddakna.

Allah! Burayı iyi dinleyin. İyi giriş yapın, iyi okuyun inşallah. Ben de anlayamamışım, ama hiç olmazsa benim kadar anlayabilirsiniz inşallah. Ben de anlayamadım. Bu, öyle bir ummandır ki kaybolur, boğulur. Hiç kimse!.. Soran olmaz…

Bir beyit var. Kimindir o? Bu öyle bir meydandır ki!.. Neler!.. Baş kesilmiş. Soran olmaz, kimdir? İşte burası…

 “Netice: Her kim, şefkat ve merhamet vasıflarına bürünürse, Yüce Rabbın rahmetini kazanmış sayılır. Yavaş yavaş ondan gelen rahmet nesimi (lâtif rüzgar) önce ruhunu sarar, sonra derece derece bütün dış yapısını kaplar. Ama dış temiz olunca…”

 

Cemâl-i Muhammedî

Âmin. Size bir müjde olsun ki, bunu arzuyla… Arzuyla, hürmet ile temiz olarak, ya bir vakit namazın üzerine, boş kalırsa iki rekât namaz kılıp, bunu eline alıp, gözyaşını döken, hem zahir, hem batın, Cemâl-i Muhammedi’ye müşerref olacaksınız. Size müjdeler. Allah’ın izniyle, O’nun yüzü hürmetine, bunu da… “Benim Cemâlimi gören,” diyor. “Görmüştür. Ben, hiçbir şekle… Benim Cemâlime gelmez. Cennette de beni görecektir.” İnşallah! Bizim de aradığımız bu. Allah bize de nasip etsin inşallah. Âmin.

Hadi oku.

 “Ama şer’î hükümler onda eksiksiz tatbik edilince. Aksi halde, gelmiş olsa dahi kaçar gider.”

Ufak bir nokta… Burayı altınla, sarrafla doldur. Ufak bir nokta, orada geçti bak.

Bir bardak benzine, atıver bir kibrit. Çak, hepsini yok eder. Kazanırsınız. Kazanırsınız, diyor. İstif edersiniz, diyor. Hayrı hasanı. Fakat ufacık bir günah yaparsınız, yok eder gider. Burada öyle diyor, bak. Evet…

(İkinci Hadis okunuyor…)

“Resulullah (Allah’ın selamı üzerine olsun) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Allahü Teâlâ Hazretleri her yüz yılın başında bu dini ikame edecek birini baas eder.”

 

Göreceksiniz

Bir dakika. Onu da gene… Bir, iki, üç defa söyledim. Kim ki âşıksa, yolun yolcusuysa, zirveyi tevhide çıkmak istiyorsa… Yine üç, dört defa söyledim. Bu beşinci… Allah rızası için, dedim, yatsı namazında, gece, kalkın. Teheccüd namazında, ya bir yatsı namazında… Arttırın. Yatsı namazını kılın, sabah namazını o abdest ile kılın. İki, üç gün devam edin, dedim. Bu zatı muhterem, burada geçeni göreceksiniz. Ya ilham ile, ya söz ile, ya Cemâl ile göreceksiniz.

Burada geçer, fakat bir tembellik bizi sarmış. Bir nefsi emmare bizi sarmış. Bunu atalım yahu! Defi ref edelim gitsin yahu!

Şimdi bu makamlar, görecesiniz. Kim ki devam ederse, görmeye… Ve görecek, ama bir haftanın içinde, Allah’ın izniyle.

 “Bu Hadisi Şerif’te üç mühim mana vardır:

Kutbiyet, Müceddid makamı, Allah İsm-i Celâli…

İşbu üç mananın tefsirini aşağıdaki cümleler içinde bulacaksınız:

Kutup, kutbiyet makamında tahakkuk edip oturabilmesi için, önce bir evvelki kutup ile arasında yüz senenin geçmesi lâzım.”

 

Zamanın Kutbu

Şimdi burada ne geçiyor? Yüz sene. Yüz sene…

Şimdi bir milyar, Allah daha çok etsin inşallah, bir buçuk milyar Muhammedî var. Geri yanı bırakalım. Şimdi Hıristiyan âlemi de bu sırrın peşinde. Zamanın Kutbu olmak, zamana hükümdar olmak!.. Maddi ve manevî… Hıristiyan âlemi, papazlar, hep o sırrın peşinde.

Şimdi bir milyar Muhammedi var. “Lâ ilahe illallah, Muhammeden Resulullah!” diyen var. Bu bir milyarın içinden yetişmiyor da…

Bakın, şuradaki kıymeti takdir edin. “Yüz seneden.” diyor. “Yüz seneden geçerse, anca bir tane bulunur.” diyor.

Öyle çalışalım ki yüz senenin içinde, Allah’ının Resulü’nün müsâdesiyle, Allah’ın rızasıyla, hepsi, bu makama geçebilirsen… Size müjde veriyorum, yani içi temizleyip, beyaz bir ipekten, bir nur gömleği, bir giyin bakalım. Vücuda giyin, oraya varacaksınız. Evet…

 “Ta ki, ilâhî isimlerin küllisi onda tam tecelli edilebilsin. O isimlerin hemen hepsi, Hadisi Şerifin metninde geçen Allah lafzı celâlinin tesiri altındadır.”

Amenna ve Saddakna.

Allah! Yani, hiç olmazsa yüz. İki yüz. Üç yüz tane. Yolda giderken söyleyin. Mani değil, işinizi yaparken söyleyin. Yatağınıza girerken, kendinizi sağ tarafınıza toplayın. Yattığınız yerde çekin yahu.

 “ Burada bu kutbun meydana getirilmesine; “Baas” (diriltme) deniyor ki… Bu da ancak Allah tarafından yapılır. Yani; yalnız bu yüce ismin tecellisi sonunda olur… Diğer isimler, bunun tevabiidir, buna bağlıdır.  Kaldı ki; “Allah baas eder..” (Hac Suresi Âyet-/7) mealine aldığımız âyette de, baas işini bizzat Allahü Teâlâ yapmaktadır. Çünkü Allah lafza-i celâli, bütün isimleri camiidir.

Dikkat buyurulursa; “Rahman baas eder” denmiyor. Çünkü Rahman da, Allah İsm-i Celâli’nin şumulündedir. Anla.. Bu bapta hidayet eden, Allah’tır..

Netice; Her yüz sene başında bir müceddid gelir. Esasta değil teferruatta, önemsiz değil, önemli değişiklikler yapar.  Asrın icabına göre bazı ahkâm çıkarır. Muannidlere (inatçılara) cevap verir. Açıklanması, kendi zamanına kalan bazı meseleleri açıklar. İmam-ı Rabbanî gibi…”

 

Hakikatten Şeriat’a

Bir dakika… İmam-ı Rabbanî kimdir? Hz. Ömer-i Faruk’un torunudur. İmam-ı Rabbanî! Hz. Ömer’i Faruk… Nerededir? Hindistan’da yatar. Tariki nedir? Nakşibendiye tarikidir.

O’nun böyle… Kılı, bir kılı!.. Dikine, kırkına böler. Şeriat-ül Hakikat. Hakikatten şeriata…

Bir kısım der ki: “Efendim, ben tarikata gittim.” Böyleleri vardır, dikkat edin. Ya Nakşi tarikatı, ya Kadiri tarikatı. “Gittim de, tarikata devam ediyorum da, şeriatı bıraktım.” derse, Allah muhafaza, daha ondan büyük günah yoktur. Eğer mürşitten işitirseniz, şıhınızdan işitirseniz, yok deyin. Aman yapmayın.

Şeriat tarikata bağlıdır. Tarikat da şeriata bağlıdır. Şeriatsız tarikat yıkılır. Dikkat edin. Dikkatli olun. Arkadaşları uyandırın. Mürşidinizi bile uyandırın. Dikkat edin. İyi mi?

Oku onu. İmam-ı Rabbanî! Allah şefaatlerine nail etsin.

 “Bu vazifeyi yapan aynı zamanda bir kutuptur.

Bu yazımıza son verirken, Seyyid Şerif Cürcanî Hazretleri’nin kutb’u tarifine de kısaca bir göz atalım. Diyor ki; “Kutb’a Gavs da denir. Çünkü O, hacet sahiplerine aynı zamanda bir ilticagâhtır. Bu öyle bir kimsedir ki, bulunduğu zamanda Allahü Teâlâ’nın nazargâhıdır. Ve Allahü Teâlâ zatından ona en büyük mana tılsımını ihsan buyurmuştur. Bu manayı iyi anlamak için, kendimizi ruhî bir safiyete devretmemiz gerekir.

Cenab-ı Hak feyzimizi artırsın.”

Bazen Celâl, ahkâm yapar. Bazen Celâl, harp olur. Birbirlerini böyle yerler. Bazen Cemâl… Bazen ibadet, bazen inkârcılık… Asrın zamanına göre. Yani bizim çalıştığımıza göre. Gavs, Kutup veriyor.

Dikkat edelim. İyi olalım. İnşallah, Cemâl ile hareket edelim. Muhammedî! Muhammedî hareket edelim. Evet!.. Okuyun! İki, üç defa. Bir ay, iki ay… Okuyun. Harfi, kelimeyi.

İçinden çıkamazsınız, birbirinizden sorun. Olmazsa bana gelin inşallah. İyi mi? İnşallah hepsini anlarsınız. Evet… Âmin.

Burada, bana bir dakika müsâde yeter. Orayı bir daha oku.

Kutb’a Gavs da denir. Çünkü O, hacet sahiplerine aynı zamanda bir ilticagâhtır. Bu öyle bir kimsedir ki, bulunduğu zamanda Allahü Teâlâ’nın nazargâhıdır.”

 

Bir İşaret

Ufacık bir işaret vereyim, burada, hepinize inşallah.

Büyük bir zat. Makamı var. O zatlara yakın. Gavsiyete yakın. Büyük… Mesela Kocatepe camisinden vaazı nasihat ediyor.

Hızır Aleyhisselam da gitmiş, o vaazı dinliyor. Şimdi, Hızır da insandır yani. Fakat Allah ona büyük kuvvet vermiş.

Yanı başında birisi, ayağını uzatmış. Vaazı nasihat ediliyor kürsüde. Ayağını uzatmış, uyku halinde. Böyle başı gidiyor.

Hızır Aleyhisselam diyor ki: “Arkadaş!.. Burada cevahirler toplanıyor. Biliyor musun? Şurada, beş dakika uyuyacağına… Abdestin bozulur. Namazımızı kılalım, öyle dışarıya çıkalım. Git, uyuyacağın kadar uyu.”

“Peki, Efendim.” demiş. Kendini toplamış. Biraz sonra yine geliyor uyku hali.

Uyku, çok ağır. Uyku, ibadetin düşmanıdır. Uyku, rızkın düşmanıdır. Uyku, gaflettir. Yani, uykuya çok kıymet vermeyin. Ben çok uyuyorum. Benim gibi olmayın. İyi mi? Çok uyuyorum. Uyumasaydım, biraz daha sizinle konuşurdum. 

İki, üç defa, uyuyan adama sesleniyor: “Arkadaş!” diyor.

“Peki, sana çok teşekkür ederim.” Diyor adam. Hızır’ın  (Selam üzerine olsun) elini tutuyor.

“Şimdi diyeceğim ki, Hızır Aleyhisselam’ı elinden yakaladım. Hadi buradadır! Ne yaparsan yap. Senin paçavranı çıkarırlar. Sen, yerinde rahat dur.” diyor.

Hızır: “Aman Efendi!” diyor. “Sus! Haydi, sen ne yaparsan yap. Ben de karışmam sana, işine…”

 

Sana Lazım Olanı Bildirdim

Vaazı dinliyor. Namaz kılınıyor. Dışarıya çıkıyor. Allah’ın rahmetleri hesapsızdır.  Defterini açıyor Hızır. O adamın ismi, Selim’i nerde bulalım? Hacı Selim yok. Hacı Selim yok… Cenab-ı Allah’a secde ediyor. “

“Allah’ım! Kürre-i arzdan olan, gelip geçmiş, hayatta olan, bütün Velilerinin ismini bana bildirdin. Ben de yazdım.”

Buna bir nevi, vahiy derler. Yani, Cenab-ı Hakk, Hızır’a da vahiy ediyor. İlham ediyor. İlham, vahiy sayılır. Burada çok kıymetli sorular var…

Cenab-ı Allah’tan hemen ismini alıyor. “Bu kimdir? Bunun ismini bana vermedin, Allah’ım!” diyor.

Diyor ki: “Kürre-i arz’da size lazım olan isimleri sana bildirdim. Ama bana lazım olanın ismini vermedim. Sana!..”

Bu makamlar çok büyüktür. Bu makam, bu makamları uykuya değiştirmeyelim. Yemeye, içmeye, zevkü sefaya, şehvete değiştirmeyelim bunları. Fırsatı kaçırmayalım. Kürre-i arz’a lazım bunlar.

“Sana lazım olanı sana bildirdim, yazdın. Fakat bana lazım olanın ismini sana vermedim.”

Ona göre, kıymetini bilin. İyi mi? Bunlar her vakit geçmez. Biz onun için…

Kur’ân-ı Azimüşşan, büyüktür. Rafta kaldı. Kimse yanaşamıyor.

O da, Allah’ın Resulü. -(Hadis-i Erbain’i göstererek) Bunun  yarısı Kur’ân’dır. Yarısı ayet, geçiyor. Yarısı, hadis geçiyor. Ayet, hadisi tatbik ediyor. Hadis, ayeti tatbik ediyor. Ayet-hadis. Yarıya bölünmüştür yani. Ama ismini hadis koymuş. Hafiftir.

…Diye, Allah’tan izin istedi. Hazreti Habib-i Kibriya, inşallah kızmaz, O da müsâdeetti. Bizi buna rica etti. Şimdi hemen, hemen on bin taneyi meydana çıkaracağız inşallah. Fakat bir milyonu bulacak. İnşallah bulacak. İnşallah.

İkinci hadis bitti mi?

“Bitti. İkinci hadisi bitirdik Efendim.”

Üçüncüye bak.

“Resulullah (Allah’ın selamı üzerine olsun) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Salacağınız bir ip, sizi mutlaka Allah’a ulaştırır…”

 

Birbirimiz

Nedir bu ip? Bir ip! Aramızda yok ip…

Birbirimiz! Emir!..

Ya hadise sarılın, ya ayete sarılın, o ipi bırakmayın!.. Evet…

 “Bu Hadisi Şerife verilecek mana biraz uzun olacak. Şöyle ki:

“Şehadet mertebesine geçen insanlık nurunun eli ile makul nazarı olan fikri kuvvetinizin ipini saldığınız zaman, mutlaka taayyünat arzının ispatında Allah’a ulaşır…”

Bu müracaatla… Yani müracaatlar, okuduğunuz, yaptığınız iyilik, ibadet, taât. Birbirinizi sevdiğimizden dolayı.

 “Ve O’nun mutlak şuhudunun ipi ile karışan ve O’nun boyası ile boyanan bu ipin ilgisi cüz’î olan süfliyat taayünatı zımmındadır. Yani ulaşıp tutunacağı makam orasıdır.

“Buna bir misal vermek gerekirse efkâr (fikirler) kuşlarını verebiliriz. Şöyle ki: efkâr kuşlarını müşahede vasfına bürünmüş olarak ulvî ve nurani âlemlerin evcine uçurduğunuz zaman elbette Mutlak Hakkı müşahede edersiniz… Ama orada ve açıktan.”

 

Ruhanî kuşlar

Şimdi, oradan kuşlar geçti. Nerede uçurduğumuz vakit?.. O halisane, muhlisane, Allah Resulünün yolundan, sade, canını verirken, gözyaşı dökerken, diyor. O çıkan, çıkan nefesler, hepsi birer kuş olur. Ruhani kuşlar. Onlar, o ipi tutar, Allah’a ulaştırır sizi, diyor. Bunu diyor. Evet…

 “Sonra, bundan şu hakikati idrak etmiş olursunuz: Süflî ve ulvî mertebelerde müşahede edilen varlık, ulvî mertebelerde müşahede edilen varlığın aynıdır. Sonra, keşif ve müşahede nuru ile şu hakikati de idrak edersiniz: bütün bu ulvî- süflî mertebeleri ancak aklî itibarlara göredir. Bir de vehmî nispetlere…”

Onu birden anlayamazsınız. Biraz okuyun. Bir ay okuyun. Yavaş yavaş okuyun. Yalnız bilemediğinizi arkadaşlara danışın. O da bilmediğini… Buradayken, bana haber verin inşallah.

 “… Çünkü varlığın tümü o taayyün halinde olan mutlak vücuddur.

Bu taayyün hali ise iki şekilde olur:

Ulvî ve nuranî,

Süflî ve zulmanî.

Düşün: O’ndan gayri tek varlık yoktur… Abadan’dan öte bir karye (şehir) yoktur.”

Hayır ve şer. Yani birisi hayır, birisi şer.

 

“Dördüncü hadis…”

Yeter. Sadakallahül aziym.

Süphane rabbike rabbil izzeti amma yesifun, vesselamun alel mürselin, vel hamdülillahil rabbil âlemin.

Allah rızası için, Habib-i Ekrem’in hürmetine, lillahil Fatiha!..

Allah kabul etsin. Allah şefaatlerine nail etsin. Bunu içimize, dışımıza, ruhumuza… Girsin inşallahu Rahman.

Almayan alsın. Almayan alsın. İnşallah çalışalım. Bunu Arapça bastıralım. İngilizce basalım. Almayan alsın.

 

Bir işi anlamak lazım

Şimdi Hacı efendinin okuduğundan hiç kimse bir şey anladı mı? Ya manası?.. Hepsi doğru, hepsi gönlünüzün, kalbinizin…

Bir işi anlamak lazım. Anlanması lazım.

Fakat, fayda var. Demin dedim ki, hiç Kur’ân’ı okumayan, bilmiyor… Hiç olmazsa günde, gelip geçerken, evinde, ya sabah, ya akşam… Bir abdest alsın, öpsün. İşte bu da ona benzer. Odalarına alsınlar. Muradını dilesinler inşallah. Evet…

“Bismillahirrahmanirrahim

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu.”

Huu! Uzatın. Uzatın.

“Alimül gaybü veş şehadeh

Huver Rahmanir Rahim.

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu

El Melikül, Kuddüsüs, Selâmül, Müminül,

Müheyminül, Azizül, Cebbarül, Mütekebbir;

Sübhanallahi amma yüşrikun.

Huvallahül Halikül, Bariül, Musavviru, lehül Esmaül Hüsna;

Yusebbihu lehu ma fissemavati vel ard,

Ve Huvel Azizül Hakîm.

Huvel Evvelü, vel Ahirü, vez Zahirü, vel Bâtınü,

Ve Huve alâ külli şeyin Alîm.

Sübhanel ebediyyül ebed

Sübhanel Vahidül Ahad

Sübhanel Ferdis Samed

Sübhane Râfi’issemai bigayri amed

Sübhane men basadal arda alel mein cemed

Sübhane men halakal halka ve ahsahüm aded

Sübhane men kasemel rızka ve lem yense Ahad

Sübhanellezi lemyettekiz sahibeten ve la veled

Sübhanellezi lem yelid ve lem yuled

ve lem yekün lehu küfüven Ahad

Sübhane men yerâni

ve yesmeu kelâmi

ve yagfiru mekâni ve yerzugni

ve lâ yensâni.

Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yesifun

ve selâmün alel mürselin

vel hamdü lillahil Rabbil âlemin.”

Amenna ve Saddakna. Âmin.

 

Muhammed’in (Allah’ın selamı üzerine olsun) Ayağının Toprağı Olarak Gezin

Akıllı olun. Bizimle merhaba eden, Allah’ının Resulünü seven, Allah’a kulluğunu ispat eden, aydın olur, güneş gibi olur. Karanlıklara girmeyin. İyi mi?

Biz burada haberlerde dinliyoruz, işitiyoruz. Acıyoruz, üzülüyoruz. Kime? Hz. Fahri Kâinat Efendimiz’in namı hesabına. Bana bir merhaba etseler, beni tanısalar, neler oluyor bak.

Hayy, Hayy! Diyerek. Bunlar inkâr edilmez. Bunlar, bunlar bizim canımız, ruhumuz, ezan-ı Muhammedi’dir. Onlar Peygamber Efendimiz’in hadisi, ayeti şerifleri… Fakat bu hallere indirmemeli.

Lâ ilahe illallah diyen, ceza evine girer mi? Girer. Neden? Sahte olarak kullanıyor. Allah’ı ve Allah’ın Resulü’nü sahte olarak kullanmayın. Hepinize söylüyorum. Sizde başkalarının kulağına söyleyin. Kur’ân’ın emrettiği gibi, diyanetin, şimdi emrettiği gibi kullanın.

İsm-i Muhammedi’yi lekeliyorsunuz. Çok dikkatli olun. İsm-i Muhammedi’yi lekelemeyin.

Bunu hepinizden rica ederim. Aydın olarak, nur olarak gezin. Muhammed’in (Allah’ın selamı üzerine olsun) ayağının toprağı olarak gezin. Ama Muhammedî gezin. Muhammedî konuşun. O serserilere takılmayın. Öbür taraftan öyle… O ziyan kendimize oluyor.

Orda geçti bak. Selim efendi okudu. “Gavs zamanına göre,” diyor, “hareket eder.”

Beş kişinin ateşiyle, biz de yanarız. Fakat bu hatayı… Hz. Fahri Kâinat Efendimiz’le karşılaştığımız vakit, mahcup oluruz. Yerin dibine gireriz. “Benim ismimi şöyle kullandın…” dediği vakit, çok dikkat edin.

Allah hepinizden razı olsun. Âmin. Hepiniz Allah’a ve Allah’ın Resulüne emanet olun. Âmin.

 

O’nun Yüzü Seçilmiş

Allah rızası için, Habib-i Ekrem’in, Muhammed Mustafa’nın (Allah’ın selamı üzerine olsun) yüzü hürmetine, ağzından çıkan, eğer ayeti şerif, eğer hadisi şerif, O Nuru İlahiye layık olarak!.. Olmak. Olmak…

Kırk Hadisi. Erbain. Eğer ayet, eğer hadis birbirini takviye eder. Hepsi öyle. Hadis, yarısı ayet. Ayet, yarısı hadis.

O’nun yüzü seçilmiş. Onun!..  Seçilmiş. İç içe. Bin dört yüz on yedi küsur sene evvel.

Malumunuzdur ki Allah’ın Resulünün ağzından zuhur etmiş. Çıkmıştır...  İkisi de okunur. Bin dört yüz on yedi sene evvel, malumunuzdur ki Allah’ın Habibi, Hz. Muhammed’in (Allah’ın selamı üzerine olsun) mübarek ağızlarından zuhur etmiştir. Kaç bin Hadis? Yedi yüz bin tane diyorlar.

Allah dostları tarafından sağlam kaynaklara dayanarak yedi yüz bin hadisi şerif toplanmıştır. Yedi yüz bin hadisi şerifin içinden, kırk hadisi erbain seçilmiştir. Özeti. Özeti. Yani hepsi doğrudur da, seçilmiş bu.

Sadreddin Konevi Hazretleri. O, kırk hadisi erbaini, o çıkarmış. O izah etmiştir. Selçuklu hükümeti zamanında... Ve Osmanlı hükümetinin zamanında basılmış ve dağıtılmıştır. O zaman, Osmanlı zamanında çok basılmış.

“Bir miktar da Konya’da Sadreddin Konevi Hazretleri’nin türbesine bırakayım mı Efendim?”

Tabi tabi. On tane oraya bırak. On tane Mevlâna’ya, on tane öbür tarafa bırak. Yalnız, bıraktığınız yere yazıverin. Arzuyla okunması… Okumamızı!.. Ben size vereceğim. Siz dağıtın.

 

 1 Kasım 1996 Cuma