26.SOHBET: BİSMİLLAH, rahman,rahim

26.SOHBET: BİSMİLLAH, rahman,rahim

Hoşgeldiniz. Oturun.

Aleyküm selâm.

Cuma namazını kılıyorum. İki ayeti okuyorum.

Bismillahirrahmanirrahim.

İnnâllahe ve melâiketehü yüsallüne ‘ale`n-Nebiy Ya eyyühe`l-lezine amenü sallü aleyhi ve sellimü teslima.

İki hanım geldi. Biri İzmir’den. Misafir etmiş, yeri müsaitmiş. Bir şey sordu. Dedi ki; “Buradan doksan dokuz Esma’yı bana vermiştiniz. Benim aklıma, dilime bir şey geliyor, söylüyorum.”diyor. “Ya eyyühellezine amenu… Bu doksan dokuz Esma’da yok.” diyor.

“Sen buna devam et. Ayette geçer.” dedim. Ama Bismillahirrahmanirrahim’le. Kur’ân’da, ayette geçer.” dedim. Sevindi, çıktı.

“Acaba yanlış bir şey mi aklıma geliyor, dedim.” diyor.

Cümleten hoşgeldiniz. Sefalar getirdiniz. Cumanız, gününüz, ömrünüz, evveliniz, ahiriniz hayrolsun. Muhammedî olsun. Bereketli olsun. Korktuğumuzdan cümlemizi esirgesin. Düşmanların şerrinden, en büyük düşman nefsimizden korusun. Bizi bize bırakmasın. Bizi bizim nefsimizle terbiye etmesin.

Sen ne yapıyorsun?

“İyiyim Efendim.”

Vakıf kuracaktın? Kuracak mısın?

“Kuruyoruz inşallah Efendim.”

 

Benim İçin Ne Yaptın?

Hadi bakalım. İnşallah. Hadi inşallah. Allah için bir şeyler yapın.

Yine Musa (Selam üzerine olsun) aklımıza geldi. Allah aklımızdan almasın. Aklımıza... Hepimizin, kendine göre, gücüne göre ihsan etsin inşallah.

“Ya Musa! Kulum! Nebim! Peygamberim! Benim için ne yapıyorsun?”

O da diyor ki: “Allah’ım! Kulun Musa Sana ne yapabilir? Senin, bana verdiklerinin hepsini, ümmet olarak, kullarına söylüyorum. Tutarlarsa, tutarlar. Tutmazlarsa… Ben ne yapayım?”

“Ya Musa. Onlar hep senin ve kullarım için. Benim için ne yapıyorsun?”

“Allah’ım!” diyor, “Senin neye ihtiyacın var? Sen ihtiyaçları temin edensin!”

Amenna ve sadakna.

“Ya Musa! Kulum, sevdiğim!” Allah herkesi seviyor. Allah zalimleri de seviyor mu acaba? Şimdi hepinizi yoklayacağız? Allah zalim kimseleri seviyor mu?..

Başka bir Allah yok. O zalimler, o haltları yer. Yaparlar, yaparlar, ama yine tövbe istiğfar ederler. Allah’ım affet derler, o zalimler de.

“Allah’ı inkâr eden! Sen beni inkâr edersin ama, ben seni ne yapayım? Çünkü seni ben yarattım. Ben halk ettim. Sana bir Kur’ân!..” Yani eskileri bırakalım da Peygamber Efendimiz’e (Allah’ın selamı üzerine olsun) gelelim… “Sana bir Nebi gönderdim.  Sana yaramayanı yasak ettirdim. Sen şimdi kendine zulüm ediyorsun. Kendi kendine. Bana karşı da isyan ediyorsun.”

Allah cümlemizi affetsin. Cümlemizi affetsin.

“Ya Musa! Benim için bir açı doyurdun mu? Benim için bir hastayı ziyaret ettin mi? Benim için birisi yol soruyor, yolu şaşırana yol gösterdin mi? Benim için bir çıplağı giydirdin mi?”

“Ah Allah’ım!” diyor. “Sen çok Âliyy’sin. O aklı Musa kuluna verirsin. Beni her şeyden gani edersin. Aklıma getirirsin, bir de bildirirsin. Ben de onların hepsini yaparım. Bildirirsen…”

Siz birbirinizi hoş görün. O vakit için söyledim, misal olarak. Aç kalmış, hoş görün. Çıplak kalmış, hoş görün.

İçeriden iki ses geliyor. Diyor ki: “Yahu! Akşama gelenler için ayıralım.” ihtiyacı yok ama…

Diğer ses diyor; İşte Hacı İbrahim, ya filan mimar, ya başbakan, ya bir hakim…

Herkese söyledim… Hacı Bayram’dan cenazesi kalkacak. Tanırsak, eyvallah. Tanımazsak, o adam, o kimse; acaba cenaze namazını nerede yıkayacak? Acaba kimsesi var mı? Onların derdini deva olabilir miyiz? Cenaze namazı, mecbur yıkatacak. 

Zaman öyle geldi. Ama zamanımız iyidir, zamanı örtmeyelim. Biz birimizle, samimi olalım. Allah için, Allah’ın Resulünün hürmetine samimi olalım. Her şeyi birbirine tamamlayalım… Bilmeyene bildirelim. Bileni sevelim, daha çok sevelim inşallah.

 

Bismillahirrahmanirrahim

Bak, Bismillahirrahmanirrahim… Dinimiz, Kitabımız, Peygamberimiz (Allah’ın selamı üzerine olsun) çok büyüktür yahu! Üç büyük ismi getiriyor. Bismillahi, Allah’ın İsm-i Şerif’i malumunuz. Rahman! Şimdi geçen. Musa’da (Selam üzerine olsun). Rahman… İşte o zındık da var, o Allah’ı inkâr eden de var. O Allah’a ibadet edenler de var.  İkrâr edenler de, inkâr edenler de, hepsi O’nun yarattıkları. Ama… Bismillahi Rahman’dan geçiyor onların hepsi. Ya… Çok dikkat edelim.

Her işimizde Bismillah. Rahim! Kürre-i arz, on sekiz bin âlem!.. İyi dinleyin!... İyi dinleyin… Bak güzel bir şeyler geliyor… Böyle insan hal ile, ahkâm ile, ayet-i şerif, hadis-i şerif ile, namaz kılıyoruz. Hepimiz. Bilenlerden olalım, iyi mi? Tamam oradan çok iyi bir şey geliyor.

Bak! Bismillahirrahmanirrahim. Yatağına giderken, Euzubillahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim. Sağ ayağın ile dışarıya çıkarken. Kapıdan çıkarken Bismillahirrahmanirrahim. Ama böyle, ayak ile beraber.

 

Rahman Sıfatı

Burada ne geçiyor? Rahman sıfatı. Cenab-ı Allah, Kur’ân-ı Azimüşşan’ında diyor, “On sekiz bin âlemi halk ettik.” On sekiz bin âlem, değil mi? Bakma, ne âlemler var. Yaradan bilir. On sekiz bin âlemde, biz bir fezâ âlemini biliyoruz, bir küre-i arzı biliyoruz. İşte ay, güneş. Bunların her birini güzel anlatmış. Fakat bunların hepsi Bismillahirrahmanirrahim’den geçiyor. Bismillahi; Allah’ım! Sana inandım. Sana iman ettim, Rahman’dayım.

Rahman! Külliyat Rahman’ın içinde. Yaratılmış ne var ise Rahman’ın içinde. Rahman’da neler geçiyor? Peygamberler geçiyor. Firavunlar da geçiyor. Dikkat edin. Caminin imamı, Evliyası, bir âlim geçiyor. İmam, beş vakit namazı cemaate kıldırıyor. Bir de caminin müezzini. Onların işi çok zordur. Onları sevin. Bilmiyorlarsa, bildirirsiniz. Siz onları sevin…

Meyhanede kafayı çeken, o da Rahman’ın içinde. Caminin imamı, Evliya, o da Rahman’ın içinde. Firavun, emrindekiler. İsa (Selam üzerine olsun), Musa (Selam üzerine olsun), İdris (Selam üzerine olsun)… Bunların hepsi Rahman sıfatı içinde.

Sonunda ne geliyor? Rahim  sıfatındakiler!.. Siz elhamdülillah! Cenab-ı Hakk’ın doksan dokuz Esması var ama, bin bir Esma da var. Siz elhamdülillah, Muhammed ümmeti olun, Kur’ân ehli olun, hepiniz. Üç ismi de alıyorsunuz. Bismillahi alıyorsunuz. Rahman, on sekiz bin âlemi alıyorsunuz. Rahim sıfatında; Peygamberler ve Peygamberlere inanan ve iman edenler Rahim sıfatına giriyor. İnanmayan Rahman sıfatında kaldı. Kim ki Peygamberleri ve Peygamberlerin ümmetini tasdik ederlerse, dört kitabı, Rahim sıfatına giriyor. Etmezlerse, Allah’ının kulu, Allah’ının mahluku ama, Rahim sıfatına girmemiş oluyor. Onlar isyan etmiştir. İsyan. Firavunlar…

Firavunlar, Rahman sıfatında. Peygamberler Rahim sıfatına davet ediyor. “Sen yanlış yapıyorsun.” diyorlar. O insanlara… “Kendi ellerinle yapıp, kendi ellerinle tapmaya gidiyorsun.” diyor. Firavunlara karşı geliyor. “Rahim sıfatına gelin. Gelin!” diyor. “Ben.” diyor, “Böyle alıştım. Böyle gideceğim.”

Şimdi onları, hatası olanı Allah affetsin. Çünkü Allah yaratmış. Hatası olmayanlar da Cenneti alâ’da. Hepimize nasip etsin.

Her sözümüzde, her adımımızda, kapıdan çıkarken, nasibini, anahtarı açarken… Ne yaparsak! Gece yatarken, gündüz yerken, içerken; Bismillahirrahmanirrahim. Rahman, Rahim sıfatını alıyoruz. Rahman, Rahim bir olur mu? Olur. Peygamberler var. Peygamberlere inanan ve iman edenler var. “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedun abduhu ve resuluhu!” diyen, Rahim sıfatına girer. Ama Rahman sıfatında da kalır. Rahim sıfatında, üç ismini birden veriyor. Bismillahi, Rahman, Rahim; üç isim. Doksan dokuz isim vardır.

Bu meselenin üzerine doksan dokuz Esma var mı?

 

“Burada Efendim.”

Burada mı? Almayan alsın. Birisi alsın, dağıtın. Doksan dokuz Esma’dan almayan, alsın. Bunları yine bastıralım. Bunların manalarını yaptık. Çok yaptık. Yine bulunsun, mümkünse ezberleyin. Başka ne var orada?

“Cuma günü istiğfar etmenin fazileti var Efendim.”

Bunu geçen hafta dağıttık. Almayan alsın. Daha çok vereceğiz.

Bismillahirrahmanirrahim’in üzerinde biraz duralım. Çünkü, her saniye bizim ağzımızda olsun. Demek ki Bismillahirrahmanirrahim diyen, bir adım atan, nasibinin anahtarını açan, evinden ayağını dışarıya atan, on sekiz bin âlemi toptan alıyor. Ona göre düşünün. Yani bunda üç isim de geçmiş. On sekiz bin âleme, tamam. Bismillahi Rahman’ın içinde. Ondan sonra Rahim’e! “Lâ İlahe illallah Muhammedun Resulullah!” diye, böyle gidiyor.

 

İlk Âdem’den

Babanızdan, ananızdan, dedenizden, ecdadınızdan; bu üç isim ilk Âdem’e tabî oluyor. İlk Âdem’e (Selam üzerine olsun). Ve ilk Âdem’den şimdiye kadar devam ediyor. Allah birisini atmış, birisini sevmiş. İşte Rahman, Rahim sıfatından bunlar meydana geliyor. Rahim sıfatı Peygamberlere ait. Kim ki Peygamberlere tabî olmuyorsa, Peygamberlere karşı isyan ediyorsa, Allah’a karşı isyan etmiş olur. Allah’a karşı isyan ediyor ama, nereye alsın? Başka bir Allah yok. O da karşının Allah’ına gitsin, Allah da başkasına versin. Yok... Rahman sıfatına sahipler. Cezası var yani. Rahim sıfatına geçerse, mükâfatı var. Kullanırsa. Cezasını bırakıyor, mükâfata kaçıyor. Kullanabilirse… Hepsi Rahman sıfatından kalkıyor, Rahim sıfatında… Bembeyaz! Nur gibi! İçi ve dışı beyaz! Olarak Rahim sıfatına giriyor ama, dikkat edelim kirletmeyelim.

 

Üç Emanet

Rahman’dan Rahim’e geçiyor. Bu elhamdülillah, ilk Âdem’den (Selam üzerine olsun) geliyor. Burada Âdem’in (Selam üzerine olsun) üç şeyi var yine. Çok dikkat edelim. Demek ki ilk Âdem’e vermiş. Ama Âdem’den evvel ağaçlar vardı, taşlar vardı, o küre-i arz vardı, hayvanlar vardı. Her şey vardı ama, onlar bilmiyorlardı. Onlar günahsızdı. Onları bizim için yapmış. Bütün mekânatı bizim için yapmış. İlk Âdem’e üç şey veriliyor. Âdem’e ruh verildikten sonra… Cebrail (Selam üzerine olsun), melek… Allah cümlemize, aynı, o meleği göstersin inşallah. “Üç emaneti,” diyor, Âdem’e gönderiyor Cenab-ı Allah. “Bunların hangisini beğenirse, öteki ikisini geri getir.” diyor.

İşte, Bismillahirrahmanirrahim’den yine, üçe geçiyoruz. Bunun için… Bismillahi, Rahman, Rahim. Üç hediye Âdem’e gönderiliyor. Neydi onlar? Allah’a inanmak! İman yani, Allah’a iman. İkincisi neydi? Akıl. Üçüncüsü neydi? Edep ya Hu! Ben bunu birçok kitaplara yazdım. Edep ile gir. İrfan ile çık!

Bunların üçünü Âdem’e (Selam üzerine olsun) gönderiyor Cenab-ı Allah. Yani sadece O mu Adem ha! Sizler. Siz de Ademsiniz. Şimdi ilk Âdem dedim mi, ta on dört bin, on beş bin sene evvele aklımız gidiyor. Yok ya hu! İşte orda. Hepiniz ordasınız. O Âdem başka; bu Âdem zürriyetindendir.

“Bunların hangisini, yarattığım, Âdem kulum beğenirse, öteki ikisini geri getir.” diyor. Cebrail Aleyhisselâm’a…

Acaba  Cebrail (Selam üzerine olsun) şimdi, sizin içinizde böyle; bütün müslümanların içinde; var mıdır, yok mudur?..

Var!.. Var. Gizli… Rüzgâr olarak, inanç olarak… Haberleşirsek, konuşursak. Yolları var. Yolları takip edersek, fayda görürüz inşallah. Muhammed ümmetinden gören var. Ya! Cebrail’i görmüş. Şimdi de gören var, elhamdülillah! Yok dersek, günaha gireriz.

Üç hediyeyi alıyor. Allah’a inanmak, akıl, edep. Bak, bunlar çok mühim. Üç. Üç! Rahman. Rahim… İnanmak. Allah’a inanç… Rahman sıfatından, yine Rahim sıfatına. Getiriyor Âdem’e. “Allah! Seni yaratan, beni yaratan Allah! Sana üç mühim hediye gönderdi.” diyor. Âdem’e (Selam üzerine olsun) tebliğ ediyor. “Allah’a inanmak, akıl, edep. Bunların hangisini beğeniyorsan al. Ötekileri geri götüreyim.” diyor. İzah ediyor.

Beş yaşındaki, iki yaşındaki, bir yaşındaki bir çocuğa bunları söylesen ne yapar? Hiçbir şey diyemez… Âdem bir yaşında daha. Bu olduğunda daha bir yaşında. Şöyle bir münahazara ediyor. Diyor ki: “Aklı alayım.” Şimdi bu fikri, ona veren kim yine Allah?.. Cebrail (Selam üzerine olsun), “En iyisini aldın. En iyisini…” diyor.  Cenab-ı Allah’ın İlm-i Ekber’i. Akıl her şeyi biliyor. Cebrail’e (Selam üzerine olsun) diyor ki: “Ben aklın yanında iman…” İman yani, iman. Lâ ilahe illallah Muhammedun Resulullah. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedün Resulullah. “Ben aklın yanında olmazsam, kendini idare edemez, kayar. Oradan oraya kayar. Oradan oraya kayar. Oradan oraya… İçerideki en büyük, düşman.” “Peki,” diyor, Edep’e, “Buyurun. Biz gidelim.” diyor. Edep tevazu içinde, Cebrail’e (Selam üzerine olsun); “Efendimiz, ben olmasam,” diyor, “ikisi de kendini idare edemez.”

Görüyor musun? Nereden geldik? Bismillahirrahmanirrahim, üç emanetten. “Ben olmasam, ikisi de kendini idare edemez.” Bu noktaya… Hepsini bilelim, bu noktaya dikkat edelim. “Ben onların çarşafıyım. Yorganlarının çarşafıyım. Onları örterim. Onların eksikliğini kimse görmez.”

Şimdi Cebrail (Selam üzerine olsun), burada Cenab-ı Hakk’a niyaz ediyor. “Allah’ım böyle böyle…” Diyor.  Cenab-ı Allah; “Sen üzülme. Emanet yerini buldu.” Diyor.

Şimdi düşünün… Akıl olmasa... Akılla Allah’a iman etmek lâzım. Edep olmasa… İkisi çıplak kalır. Üçü! Elhamdülillah… İlk Âdem’den şimdiye kadar böyle. Allah’a inanmak, Allah’a kulluk etmek, akıllı olmak. Acaba dünya âleminde en akıllı kim gelmiş? Ayet ile, hadis ile Hazreti Fahri Kâinat Efendimiz gelmiş. En akıllı! Evet… En akıllısı.

Yüz yirmi sekiz bin Peygamber gelmiş. Yirmi sekiz Kur’ân-ı Kerim’de bildirilmiş. Evet. Bunlardan hepsi en akıllı. Elhamdülillahil Rabbil Âlemin, bin şükür! Eğer dört kitaptan hangisinde mevcutsa. Kur’ân! Çünkü ilk Âdem’i kendisine almış, son Âdem’e geçinceye kadar. Allah, Hazreti Fahri Kâinat Efendimiz’e (Allah’ın selamı üzerine olsun) bildirmiş, O da, ayet ayet nakil etmiş, yirmi üç senede tebliğ etmiş, ümmetine bırakmış. Bütün insanlığa bırakmış. Bütün insanlığa…

 

İnsan ve İman

İnsan ve İman orada, masada var mı? Bundan da kim almamışsa, alsın. Bunlar da sizin için. Rahman sıfatından Rahim sıfatına geçiyor. Almayan alsın. Hepsini dağıt. Orada hem Rahman var, hem Rahim var. Her şey var burada. Bunu çok dikkatli okuyun. Başkalarıyla da okuyun. Yirmi tane profesör var içinde. Eğer müsaade varsa; şu altı ayda, bir senede, bütün batı âlemine; İngiliz, Fransız, Amerikan hepsi Müslüman olur. Çünkü binlerce onlara gönderdim. Bir profesör görse, hepsi iman edecek. Onlar bizim gibi, Türkler gibi, Müslümanlar gibi değil. Onlar hemen saklıyorlar, ya yırtıyorlar, ateşe koyuyorlar. Dininden ayrılmasın diye.

Sen okuyabilir misin?

(İnsan ve İman okunuyor.)

Puşkin, büyük Rus şairi ve edebiyatçısıdır. Dünya çapında üne sahiptir. Devrinin edebiyatçılarını çok yoğun biçimde etkilemiştir. Kur’ânı Kerim’i inceledikten sonra şu şiiri yazmıştır:”

Bunu, sırf bunu dinleyelim yeter bize. Elhamdülillahi Rabbil Âlemin! Bu Rus, o şair bak ne diyor? İşte bunun için binlerce bastırdık, İngiliz’e, Avrupa’ya bütün gönderdik. Kimin eline artık geçerse. Tutarlar yakarlar ki, yanındaki işitmesin. Bu din yayılmasın yani. Şu adam ne diyor, iyi dinleyin. Dinleyin ki bu adam çar zamanından; Rahim sıfatına girmiş mi, girmemiş mi? Bana haber verin. Şu tembelliği atalım yahu! Şu İslâm âleminden, şu Türkiye’den tembelliği alalım yahu… Birimiz bin olalım. Birimiz yüz bin olalım. Nereye gidersek, nereye oturursak Allah diyelim yahu! Şu nefsi emareyi, şeytanı, Türkiye’den kovalım gitsin. Ne var ki yani? Kovalım, gitsin. Bak şimdi şeytan burada var mı, yok mu? Şeytan var mı, yok mu? Var ama, yoktur. Çünkü hepiniz böyle, hiç içine bir şey temas etmeden; ne içeri, ne dışarı; aile, çoluğu çocuğu aklına gelmeden, burada bir söze tabii oluyorsunuz. Şeytan yok burada yani. Lâ ilahe illallah Muhammedun Resulullah. Şeytan burada kalmıyor. Ama dışarıya çıkarken, Bismillahirrahmanirrahim, diye kapıdan çıkalım. Üç ismini birleştirelim inşallah, şeytandan yakayı kurtaralım.

Hazreti Pir Seyyid Sultan Abdülkadir Geylâni Kaddesırrahul Aziz ve Hakim, evet… Seyyid’dir O. On iki İmam’dandır. Peygamber Efendimiz’in torunlarındandır. “Bağdat’ta.” diyor, yaz günleri sinekler daha da çokmuş. Sineklerden, öksürmeden… Kapıdan girer, kürsüye oturur. Bin kişi var, on bin kişi var, yüz kişi var… O kürsüye oturduğu vakit, vaaz-ı nasihate başladığı vakit; “Euzubillahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim.” Öksürük bir tane dahi yok. Hepsi yok. Sinekler hep dışarı. Pencereden dışarı. Kimse rahatsız olmasın, hepsi orayı dinlesin. İnşallah. Hepiniz.

Şu adam olalım. Üç defa oku, kafamıza girsin.

Puşkin, büyük Rus şairi ve edebiyatçısıdır. Dünya çapında üne sahiptir. Devrinin edebiyatçılarını çok yoğun biçimde etkilemiştir. Kur’ânı Kerim’i inceledikten sonra…”

Allah! Allah Hu! Şu Kur’ân’a iyi yapışın.

“Şu şiiri yazmıştır:”

“Rahim’dir O, Rahman’dır O.”

Şuna bak. Şu Allah’ın hikmetine bak. Hep üç’ten bahsettik. Bak burada da o çıktı karşımıza…

“Nurlar saçan Kur’ân’ı Muhammed’e indirendir O…

Perdeler perdeler, kalksın perdeler,

Gözlerimizin önünden kalksın engeller,

Kur’ân’la aramızdaki duvarlar

Yıkılsın artık hep birer birer…”

“Rus yönetimi Puşkin’in Kur’ân ve İslam üzerine yazdığı şiirlerin bugün bile yayınlanmasını yasaklamıştır.”

“Eğer bir insan, Ortodoks kilisesine mi yoksa İslam dinine mi yönelsin sorusu gündeme gelirse, karışık ve anlaşılmaz bir din kavramı (yani üç sıfatlı tanrı, aforoz merasimi, İsa’nın annesine yalvarışları, azizler ve onların resimlerine bitmez tükenmez ibadetler) yerine, tek olan Allah’ı ve Peygamberi yani İslam’ı seçer. En son ve en büyük din İslam’dır.”

 

Rahim Sıfatına Girdi mi?

Elhamdülillah! Bu Rus. Anası, babasının hülasası Rus. Şimdi bu adam… Rahman, Rahim’i bahsettik. Her yerde! Unutmayın. Çoluk çocuğuna, arkadaşına. Bismillahirrahmanirrahim’i çok arayın. Arayın. Üzerinde durun. Şimdi bu adam Rahman sıfatındandır. Rahim sıfatına girdi mi, girmedi mi? Girmiş. Çünkü Kur’ân’ı eline aldı. Kur’ân! İnancıyla, imanıyla. Bu adam Rusya’nın içinde, milyonlarcasını bıraktı, kendi İncil’i, Tevrat’ı da bıraktı. Kur’ân’ı eline aldı. “Elhamdülillah, ben müslümanım.” diyor. Rahim sıfatına girdi.

Bu isimleri koymayacaktım. Biliyor musun? Koymayacaktım. Neden Ahmet’ten, Mehmet’ten, Mahmud’dan, Hasan’dan, Hüseyin’den bahsedilmiyor da, bir hıristiyandan bahsediliyor. Hıristiyan çalışmış, dört kitaptan birinci olarak Kur’ân’ı almış eline; “Ben varım, işte Kur’ân’da var.” diye. Bir de İslam âlemi, biz hepimiz okurken, bunların sözü geçerken, bunları okuyalım, biz de utanalım. “Bak, bir Rus neler diyor? Neler yapmış? Bir Fransiz neler yapmış?”

Bunları da Avrupalı, hepsi yırtıp, atıyor ki, “Aman Müslümanlar, Müslümanlık girmesin. Hıristiyanlık devam etsin.” Bu kadar, dinine kuvvetli bir millet. İşte görüyorsunuz. Evet, oku…

“Rahim’dir O, Rahman’dır O.

Nurlar saçan Kur’ân’ı, Muhammed’e indirendir O…”

Amenna ve sadakna.

“Perdeler perdeler, kalksın perdeler,

Gözlerimizin önünden kalksın engeller,

Kur’ân’la aramızdaki duvarlar

Yıkılsın artık hep birer birer…”

İnkârcılar yani. İnkârcılar, yıkılsın...

Hepsi iyi yazmış. Muhammediyeti izah etmiş.

“Eğer bir insan, Ortodoks kilisesine mi yoksa İslam dinine mi yönelsin sorusu gündeme gelirse, karışık ve anlaşılmaz bir din kavramı (yani üç sıfatlı tanrı, aforoz merasimi, İsa’nın annesine yalvarışları, azizler ve onların resimlerine bitmez tükenmez ibadetler) yerine…”

 

Bak orada üç geçiyor. Neydi? Allah, Allah’ın oğlu İsa, Kutsal ruh. Fakat bu üçünü, bir yapmış Kur’ân. Allah’ın oğlu? Hazreti İsa, Allah’ın oğlu? Muhammed Aleyhisselâtü vesselâm, Allah’ın kulu! Ama burada da üç geçiyor. Üçten bahsettik ya. Evet…

“Tek olan Allah’ı ve Peygamberi yani İslam’ı seçer. En son ve en büyük din İslam’dır.”

Amenna ve sadakna. O’nun arkasından bir tane daha oku…

“Roger Garaudy, Fransızdır. Dinsiz bir ailenin çocuğudur.”

Şuna bakın. Şuna. Halimize şükür edelim. Elli bin defa Allah’a secde edin. Allah’ının Resulünün bastığı yerin, tozunu, toprağını öpelim ki yahu, bu insan bu hayatı bulmuştur. Böyle münkir yaşamamışlar.

“Komünist Partisi siyasi şefliği yapmış, Marksist Araştırma ve İnceleme Enstitüsü müdürlüğünde bulunmuş…”

Kırk Yılını…

Bunu alın. Daima cebinizde bulunsun. Birisi; “Aman işte Amerika çok iyidir, Fransız, İngiliz çok iyidir.” dedi mi, hemen çıkarın, gözüne dürtüverin. “İyiliği buradan almıştır.” deyin. Birbirinize, bir Avrupalıya, bir Fransız’a, bir ecnebiye; “Siz nerdesiniz, bir nerdeyiz? Bak bütün ahkâmı bizden almışsınız siz yahu! Bu daima cebinizde bulunsun.

“Marksist felsefe üzerine kitaplar yazmış, milletvekilliği ve senatörlük yapmış, Fransız Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmış. Siyasi çalkantılar sonucunda hapse girmiş.”

Fransız Reisicumhur’luğuna adaylığını koymuş yani. Buradan bir şey aklıma geldi. Bir Barışa Davet yazdık. Fransız Reisicumhur’u öldü ya yakında… Mitterand. En başta, birinci haberi o verdi. “Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Ahmet Efendi ve ailesine teşekkür ederiz. …” Mektupları var burada. “Ailesine İnşallah yakında takip ederiz.” İkincisi İsrail’in bir Başbakan’ı, öldü. Üçüncüsü şimdi hayatta, İtalya Başbakan’ı. Barışa Davet’e cevap verdiler yani… Akıllı insanlar barışa cevap verdiler. Yoksa… Binlerce de Türkiye’mizde “Barışa Davet” dağıtıldı, Reisicumhur’dan dön, bizlere kadar. Birisi; “Bu nedir yahu? Bu “barışa daveti” kim yazdı? Bu nedir? Sebebi nedir, bu neden yazılmış?” demedi.

“Siyasi çalkantılar sonucunda hapse girmiş. Cezayir’e gönderilmiştir.”

Bak ne çilelerle. Nereye gidiyor? Nereden Müslümanlığı alıyor?

“Cezayirli Müslümanlardan gördüğü yakınlık üzerine, İslam’ı incelemiş, kırk yılını bu araştırmaya adamıştır.”

Bir dakika… Kırk yılını değil de, kırk günümüzü sarf edelim. Dinimize yahu! Elhamdülillah inkârcı değiliz. İkrârcıyız. Fakat dinimizi arayalım yahu! Sevelim yahu! Kur’ân-ı Azimüşşan’ı alalım yahu! O’nun yerine, bunu okuyalım yahu! Bilmiyorsak. Bilmiyorsak bunu okuyalım. Evet…

“1981 yılında 68 yaşında bütün dünyaya İslamiyet’i seçtiğini ilan etmiş ve ‘İslamı seçmek çağı seçmektir, insanın aradığı bütün soruların cevapları İslam’dadır. İslam çağları peşinden sürükleyen bir dindir. Kur’ân indirildiği günden beri, hep zamana hükmetmiştir. Zaman yaşlanacak ama, Kur’ân hep genç kalacaktır’ demiştir.”

Elhamdüllahil Rabbil Âlemin! Bunu yazan bir komünist. Ondan sonra babası inkârcılardan. Kırk senede bunu öğrenmiş. İspat ediyor. Biz elhamdülillah, anamıza, babamıza rahmet okuyalım. Dedelerimize. İmamlara, hocalara, Velilere, Evliyalara rahmet okuyalım ki, biz hazır bulmuşuz yahu! Hazır bulmuşuz. Şimdi buradan bunu keselim. Sadakallahulazim!

Almayan alsın ve daima cebinde bulunsun. Cevabın yani. Herkese karşı cevabın. Bir kahvede otururlarda, mesela, hemen çıkarırsın onu gösterirsin. Bu adamlar bize iman etmiş. Çok Avrupalarla uğraşıyorsunuz, düşerler. Bugün bundan bahsettik. Bunlar çok lâzım.

Bir şey daha vardı. Şimdi, hadis vardı. Kırk Hadis var mı? Ben akşam baktım, daha gelmemişti. Gelirse alın. Dedim ki; parası olan ve bundan bastıracak olan, alsın bunu. O parası olan da bastırırsa, zekâtına sayılsın. Nasılsa zekât verecek, parası olan. Bu da zekât sayılsın. Kolaylaştırdım yani. Kaç kişi temas etti buradan? Kaç kişi?

“Yedi kişi Efendim.”

Yedi kişi. Allah hepinizden razı olsun. Şimdi bunlardan bastıran var mı?

“İnşallahu Rahman, önümüzdeki cumaya yetiştireceğiz dediler. Yetiştirirlerse getireceğiz Efendim.”

Ondan sonra dağıtmaya. Dağıtmaya, nerede olursa olsun. Böyle bir kitap bastırırsan, dağılırsa… Böyle bu köşeden başlarım, o köşeye kadar. Evvelâ komşular istifade etsin. İstifade etsin.

Aşağıda camcı var. Bir kitabı dağıttı, parasız. Para yok. İyi insandır. Bu apartmanın arkasında bir meyhane vardı. “O meyhanelere de vereyim mi?” dedi. Tabii vereceksin. “İki, üç, dört tane kahve var. Onlara da vereyim mi?” Tabii vereceksin. Bunu söyledim, yani herkese okuyun. Efendim bu sarhoştur, bu inkârcıdır.

Peygamber Efendimiz (Allah’ın selamı üzerine olsun) inkârcılar zamanında dünyaya geldi. Her yerde okuyun. Kahvede okuyun. Sokakta okuyun. Serbestsiniz yani. İsteyen olursa, fotokopi yapıp verin. Dağıtın!

Hadis’i de inşallah! Kaç kişi dediniz?

“Yedi kişi Efendim.”

O yedi kişi zaman olur ki yedi yüz bin kişi olur inşallah! Yedi yüz bin kişi, bir hadis-i şerifi hiç olmazsa okur. Kur’ân-ı Azimüşşan rafta durdu. O televizyon, radyo sükuta uğrattı bunları. Sükuta uğrattı… Kur’ân-ı Azimüşşan’ı bilen az. Tefsirleri var, okuyan var. Az. Onun için bu hadis-i şerif’i öğretmeli. Şimdi bir hadis-i şerifi okudunuz mu, hem ayet var, hem hadis var. Ayet hadisi destekliyor. Hadis ayeti destekliyor. Bunların hepsi ayettir. İsmi hadis konmuş. Toplamış, hadis konulmuştur. Bunu da inşallah, hepinize dağıtacağız. Çok teşekkür ederiz.

Sen bir Haşr oku bakalım… Burada çok oturduk ama… Burada bir ay devam etsek bitmez yani. Geliyor çünkü, akıntı var, bitmez yani. Nereden geliyor? Kur’ân- Azimüşşan’dan, Allah’ın Resulünden geliyor. Hepiniz öyle olun inşallah!

 

“Euzu billahi mineşşeytanirracim.

Bismillahirrahmanirrahim

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu.

Alimül gaybü veş şehadeh

Huver Rahmanir Rahim.

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu

El Melikül, Kuddüsüs, Selâmül, Müminül,

Müheyminül, Azizül, Cebbarül, Mütekebbir;

Sübhanallahi amma yüşrikun.

Huvallahül Halikül, Bariül, Musavviru, lehül Esmaül Hüsna;

Yusebbihu lehu ma fissemavati vel ard,

Ve Huvel Azizül Hakîm.

Huvel Evvelü, vel Ahirü, vez Zahirü, vel Bâtınü,

Ve Huve alâ külli şeyin Alîm.

Sübhanel ebediyyül ebed

Sübhanel Vahidül Ahad

Sübhanel Ferdis Samed

Sübhane Râfi’issemai bigayri amed

Sübhane men basadal arda alel mein cemed

Sübhane men halakal halka ve ahsahüm aded

Sübhane men kasemel rızka ve lem yense Ahad

Sübhanellezi lemyettekiz sahibeten ve la veled

Sübhanellezi lem yelid ve lem yuled

ve lem yekün lehu küfüven Ahad

Sübhane men yerâni

ve yesmeu kelâmi

ve yagfiru mekâni ve yerzugni

ve lâ yensâni.

Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yesifun

ve selâmün alel mürselin

vel hamdü lillahil Rabbil âlemin.”

 

Üç ismini. Allah’ının üç ismini, Bismillahirrahmanirrahim. Yüce Allah’ım! Kur’ân-ı Azimüşşan’ı elimize! Sadakallahulazim’e kadar yüzü hürmetine… Bütün on sekiz bin âleme ışık veren, Hazreti Fahri Kâinat Efendimiz Muhammed Mustafa (Allah’ın selamı üzerine olsun) yüzü hürmetine, lillahil Fatiha!

Hacı Yusuf geldi mi? Bugün gelmedi. Çok var da, iki tane var Ankara’da. Birisi bizim bu Timur… Timur. Üniversitede hoca. Şimdi bu ikisinin namaz kılmasını bir seyretsen. Secdeye gittikleri vakit, secdeyi öpüyorlar yani, böyle. İçine alıyor.

Şimdi o Haşr’ı öğrenmiş. Hep geldiği vakit, Hicaz’a da gitti. Hacı Yusuf hadi bakalım, diyorum. Güzel güzel. Türkçe bilmiyor. Bunu ne için söyledim. Utanalım. Biz de öğrenelim.

Ya Allah!

Bir şeyler dağıttım ki bunu sizden isteyeceğim. Bu Cuma müsaade ediyorum. Çünkü almadınız. Almayanlara bu Cuma müsaade ediyorum. İnsan ve İman’ı da daima cebinize koyun. Bir çok insanları irşat edersiniz inşallah.

Allah hepinizin işinizi, gücünüzü rast getirsin. Dünyaca, ahiretce… Kelime-i Şahadet’ten, Kelime-i Tevhitten, Bismillahirrahmanirrahim’den ayırmasın.

Allah’a emanet olun. Hadi ya Allah!

25 Ekim 1996