19.SOHBET: HALKAYI MUHAMMEDİ

19.SOHBET: HALKAYI MUHAMMEDİ

Esselatu vesselâmu aleyke ya Resûlallah,

Cümleten hoşgeldiniz!

Esselatu vesselâmu aleyke ya Habiballah,

Esselatu vesselâmu aleyke ya Seyyidina Evveline vel Ahirin,

Esselatu vesselâmu aleyke ya Nur-il Arşil Azim!

 

Cümleten hoşgeldiniz. Geçirdiğimiz, daha içinde olduğumuz Muharrem ayı, size, hepinize kutlu olsun! Bütün insan âlemine, İslam âlemine kutlu olsun. Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine, ayların, semâların yüzü hürmetine, Nuru Nübüvvet’in Muhammedî ikramı ile kutlu olsun. Allah tekrarına erdirsin. İnşallah.

 

Hepimiz Bir Canız, Halkayı Muhammedî

İyi misiniz hepiniz? Hepimiz, birimiz!

Bir daha söyleyin. “Hepimiz, birimiz!” diye.

Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece. Bazı sohbetler oluyor…

Siz de yapın. Bir araya gelin. Dört, beş arkadaş, bir Kur’ân’ı okuyun. Bir sohbet edin. Birbirinin halini hatırını sorun. Hasbıhal olun. Memleket, millet Hakk’ında, iyi tarafını ele alın, konuşun.

Yani evet. Toplamışlar da…

“Arkadaşlar!” demiş. “Yahu, hepiniz var mısınız?”

“Varız.”

“Efendim. Yalancı kimseler var mı?”

 “Yok.” demişler.

“Bakalım. Şimdi meydana çıkar.” demiş. “Al, götür. Ortalıkta dağıt. Yalancı var mı, yok mu, meydana çıkar.” demiş.

Dedim ki: “Hepimiz, birimiz!” Oradan aklıma geldi. Hepimiz, bir canız! Elhamdülillah! Hepimiz, Allah’a inanmışız.

Yani, inanmayan varsa da, onlar da kabul. Ya! Onlarla da konuşacağız. Hasbıhal olacağız. İhtiyaçları göreceğiz. Bizden bir İnsan ve İslam’a daveti görecekler. Ki, bakacaklar iyiymiş, doğru yoldaymış. O da kabul eder. Geçer, gider.

“Evet.” demiş. “Hepiniz, parmağınızı kaldırın.” Böyle kaldırmışlar.

“İğne var mı?” Birisinden istemiş.

“Var, Efendim.” demiş.

“Getir, şu parmağıma. Batır.”

On kişi, yüz kişi, yirmi kişi, kan çıkmış.

“Bakın.” demiş. “Hepsinden kan çıktı mı?”

Birisi demiş ki: “Efendi, yalan söyledim. Ben, yeni geldim.” demiş.

Ondan kan çıkmamış.

Onun için, hepimiz bir canız, Elhamdülillah!

“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resûluhu” diyen, o halkayı Muhammedî’ye girmiştir. Elhamdülillah!

“Lâ ilâhe illallah, Muhammeden Resûlallah!” diyen, o halkayı Muhammedî’yi kurmuştur.

Allah Bir’dir! Amenna ve Saddakna.

Peygamberimiz, Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun), Hak Peygamberdir. Elhamdülillah! O halkayı kurmuştur. O halkaya girmeyen de girer.

 

Bütün İnsanların Peygamberi

Ben, her vakit söylüyorum. O, hangi sureydi? Cuma namazı kıldıktan sonra, duadan bekliyoruz ya!

Ve ma erselnake, illâ rahmetenlil âlemin. (Enbiya suresi/107. Ayet.)

Hoca der, eller, hepsi kalkar. Oraya ait, Sureyi Enbiya’nın sonu.

Ya Evvelil Evvelin, Ya Ahiril Ahirin, Ya Zil Kuvvetil Metin, Ya Rahmanil Müstağsin! Bu, Peygamber Efendimiz’le (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun), Hz. Fatma’nın arasında olan bir sure.

Öteki; Ya Bediussemâvati Vel Ard, Ya Zül Celâli Vel İkram, Ecirni Minennar, Ya Aziz, Ya Kerim, Ya Rahman, Ya Rahim, neccini minel azabil elim!

Allah, cümlemizi azaplardan korusun! Âmin.

Nuru Nübüvveti Muhammedî’yle, Cemâlî, Kemâlî Muhammedî’yle müşerref etsin. Bütün ümmet-i Muhammed’e, bütün insanlık âlemine nasip etsin.

Peygamber Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun), Yalnız İslam Peygamberi değil, yani bütün insanların Peygamberi! İnanan ve iman eden, İslam yazılır. İnanmayanın Peygamberi’dir. Ama onlar bilmezler.

Kur’ân-ı Azimüşşan!..  Bütün kâinatın Kitab’ıdır. İnsin ve cinin, hayvanatın, nebatatın, ormanın, arşın, denizin, hepsinin Kitab’ıdır. Allah, O Kitab-ı Mübin’i,  başımıza, kalbimize nakşetsin inşallah! Âmin.

Ya Allah! Hepiniz iyi misiniz?

Birisinin hastalığı olur, birisinin sıkıntısı olur, olur, olur. Hiç çekinmeden söyleyin. Derdinizi, birbirinize söyleyin. Söylerseniz, dertler izah olur.

Bismillahirrahmanirrahim.

Niyazi Divanı’nı alırsanız, çok iyi olur. Kuddisî Divanı’nı alırsanız, çok iyi olur. Bazı şiir makaleleri var. Onlar hoşunuza gider.

Ben hastayım. Ama sizi gördüm mü, diriliyorum ben. Bugün ne yaptın? Yani, şu hastane gibi, yakın bir ev. Bu eve, yakın bir ev. Rahatsız olmuşum, oraya gitmişim, misafir olmuşum. O misafirlikte, gün de cuma günü.

Diyorum ki: “Yahu, arkadaşlar şimdi gidecek yukarıya. Yorulacak, kimseyi göremeyecek.” Oradan, üzülüyorum yani. “Ben niye burada kaldım?” Oradan üzülüyorum. Hayırdır inşallah. Allah, hayırlara nasip etsin.

Ya! Âmin. Ya canlarım! İşi olan, durmayın gidin.

Hadi selâmetle. Bismillahirrahmanirrahim.

“Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim,

Evvela tövbe edelim. Diyelim cümle günahlarımıza, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah. Estağfirullahel azimel, kerimellezî, lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyhi tevbete abdin zâlimin linefsihî, lâ yemlikü linefsihî mevten ve lâ hayaten ve lâ nüşûrâ. Ve es’elühüt tevbete vel mağfirete vel hidâyete lenâ innehû hüvet tevvâbür rahiym.

İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! Eğer bizim elimizden, ayağımızdan, gözümüzden, kulağımızdan, dilimizden ve bütün azalarımızdan bilerek bilmeyerek bu ana, bu saate, bu dakikaya gelinceye kadar, her ne ki kelime-i küfür ve fiil-i küfür, günah, isyan, hata, şirk ve malayâni sadır ve vaki olduysa biz onların cümlesine hulüsi kalp ile tövbe ettik, tövbe ettik, tövbe ettik,  pişman olduk ve bir dahi işlememeye azmi cezmi kasdettik.

Peygamberlerin evveli Hazret-i Âdem safiyüllâh, ahiri ve iki cihan serveri bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa ve Ahmedi bâ safâ sallallahu teâla aleyhi ve sellem Efendimiz’dir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında ne kadar Peygamber gelip geçtiyse, cümlesine inandık, dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ettik. Elhamdülillah. Haktır ve gerçektir, kavlinde sadıktır.

Âmentü billâhi ve bimâ câe min indillâh. Âmentü bi rasûlillâhi ve bimâ câe min indi rasûllillah. Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî vel yevmil âhıri ve bil kaderi hayrihî ve şerrihî minellâhi teâlâ vel basü ba’del mevti hakkun elcenneti, hakkun ennarul, hakkun eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh.”

Âmin. Ya İlahi Rabbel Âlemin! Mübarek ayın yüzü hürmetine, mukaddes bir ay. Hazret-i Âdem, Nuh Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhisselati Vesselâm’a kadar, bu aya kıymet vermişler. Mübarek olsun. Allah cümlemizi ayların, senelerin, yılların yüzü hürmetine, Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine, Şefaatine, Cemâline nail etsin. Âmin. Dünyaca, ahiretçe müşerref olsun. Liva-ül Hamd çadırının altında, O’nun sohbetinden, O’nun emrinden, O’nun mahiyetinden, O’nun Cemâlinde, Kemâlinde, böyle seyretmeyi cümlemize nasip etsin. Âmin. Allah rızası için, lillahil Fatiha!..

 

O’nun Ümmetisiniz

Sizler! Sizler, Allah rızası için, O gece ve gündüz, bağrımızı açtığı, Şefaatiyle, dinimizin, O Resûlü Ekrem’in, O’nun ağzından, gözünden çıkan, O Kur’ân-ı Azimüşşan’ın hürmetine, çok nasiplisiniz. O’nun ümmeti çok nasiplidir. O’nun evladından, manevi maddi tasdik etmede, Hicri takviminden, bin dört yüz on yedi yaşındasınız. Elhamdülillah!

Şimdiki bu yaşı bırak. O’nun yaşı, bin dört yüz on yedi yaşındasınız. Hicri takvimde. O’nun ümmetisiniz. O’nun sevgilisisiniz, O da Sevgili. Hepiniz, canı, ruhudur. Hepimize mübarek olsun. Âmin. Allah Şefaatine nail etsin. Dünyaca, ahiretçe, O’nun ilminden, irfanından ayırmasın. Ümmet olarak, sevgili olarak, teslim olalım inşallah. Âmin. Olan ufak tefek kusurlarımızı, O, Ve ma erselnake illâ Rahmetenlil âlemin, yüzü hürmetine affeder inşallah!

Fakat dikkat edelim. Etmeyelim yahu! Birbirimize kızdığımız vakit, bir küfür yapacağına, evin dâhilinden, haricinden, bir dedikodu yapacağına. Hâlbuki kendi yok orada, kötü söyleyeceğimiz. “Allah O’ndan razı olsun. Ya Allah! İşini, gücünü, rast getirsin.” Yani, hayır ile analım. Kahır ile değil de. Evden babaya, anaya, aileye karşı kızarsınız. Bir şey söyleyeceksin, kıracaksın. “Allah size akıl versin. O bizi yaratan Allah, sizden razı olsun. Resûlü sizden razı olsun. Allah’ın Sevgilisi, sizi sevsin.” Yani, Kahır yerine Lütuf söyleyelim. Allah’ın izniyle, O Habib-i Kiram’ın yüzü hürmetine.

 

Âdem ( Selam Üzerine Olsun)’a Ruh Verildi

Demin, burada bir sohbet geçti. Bir şeyler vardı. Onu da söyleyelim, kalkalım. Hepiniz, siz biliyorsunuz. Bilmeyen var, gençler var.

Edebe, çok dikkat edelim! Cenab-ı Allah, Hazret-i Âdem Aleyhisselati Vesselâm’a ruh verdiği vakit, Melâike-i Kiram’ın hepsi toplandılar. Binlerce. Hu! Günlerce. Yüz milyarlarca.

“O, ne olacak? Bu kerpiç ne olacak? Bu heykel ne olacak?”

Hepsi toplandılar. Cenab-ı Hakk’ın gücü kuvveti, her şeye yeter. Kadir İsmi var, Hayy Esma’sıyla. Unutmayın! Hayy’dan Hu’ya gideceğiz.

Ruhu verdi, burundan verdi. Ruh da buraya gelirken gözünü açtı, etrafına baktı. Bir aksırdı. Üç defa. Hı! Hı! Hı!

Âdem, Melaikeler, hepsi: “Elhamdülillahi Rabbil Âlemin!” dedi. Âdem, melaikelerin arasında. Nasıl birbirlerine bakıyorlar.

“Allah’ım!” dedi. “Bunu kim yarattı? Bunu yahu!.. Allah’ının Hamdü senâsı’nı kim öğretti? Ne tez bildi.”

Bildi ki yapan Allah, ruhu verir de, bir Hamdü senâ vermez mi?

Melaikeler: “Acaba öğrenecek mi? Kimden öğrenecek?” Onu bekliyorlardı. O, Cenab-ı Hakk’a Hamdü senâ’yı getirdi. Melâike-i Kiram’la birçok konuşma, sohbetten sonra, Âdem kalktı, dolaştı. Yaptı, etti. Biraz da söyledik, hepiniz biliyorsunuz.

Âdem’e secde emrini verdi. İşte Azazil, büyük melek, çok âlim, İsm-i Azam duasını bilen. “Allah’ım.” dedi. “Âdem’i gözümüzün önünde, topraktan halk ettin. Bizi dumandan, ateşten halk ettin. Ateş Nur’dur. Çamur, çamur. Ben Âdem’e secde etmem.”

En akıllı. Bir rivayette, kırk bin sene, meleklere hocalık yapmış. Azazil, evet, meleklerin hocasıydı Efendim.

Azazil dedi ki: “Senin de yerin var.”

Yeryüzünde secde etmediği yer kalmamış. Azazil, bu kadar da ibadete düşkün. İsm-i Azam duasını biliyor. Ona güveniyor. “Son nefeste.” diyor. “İsm-i Azam duasını okuyup, gene geçeceğim.”

Ama aklına gelirse, gelsin yahu!

O bizi azdırıyor. Biz, onu Rahmete davet ediyoruz. Allah affetsin. Ya!

 

Üç Emanet: Akıl, İman, Edeb

Burada bir şey daha. “Aramızda son nefeste, bir kimse, son nefeste bile dahi olsa, Kelime-i Şahadet, Kelime-i Tevhid getirse, Allah!” diyor, “Affeder!” İnşallah. “Son nefeste, Kelime-i Tevhid olursa, cennetliktir.” diyor, Cenab-ı Peygamber Aleyhisselatü Vesselâm.

Şimdi mevzu o değil. O Âdem’den sonra, Âdem hayatı bulduktan sonra, Cebrail ona mürşid oldu. Cebrail Aleyhisselâm! Gelmek, gitmek, yemek, içmek, tarif etmek. Cenab-ı Hakk’ın varlığına, birliğine, ona devam etti.

Bir gün de Cenab-ı Allah dedi ki: “Üç emaneti Âdem’e götür.”

Buna dikkat edelim!

Neydi? Birisi akıl, birisi Allah’a iman etmek, birisi de edep! Her yerde edepli olalım. Gece ve gündüz, yatarken, kalkarken, tek başına olsan bile, gene edep ile yürü. Edep dediğimiz bu, edep, külli edep’tir. Birbirimizin ayıbını görmek?.. Örtmek, ya! Külli edep.

Bu üç emaneti, Âdem’e götürdü Cebrail Aleyhisselâm. Hemen aldı. Âdem’in huzuruna getirdi.

“Ya Âdem! Seni, beni Yaratan Allah, sana üç hediye gönderdi. Birisi akıl, birisi iman, birisi edep. Sen hangisini beğenirsen al. Ötekileri geri götüreceğim.”

Dedi ki Âdem: “Ben akıl alacağım.”

Gene Melâike-i Kiram şaşırdı. “Nasıl biliyor bu adam? Ne kadar akıllı?”

İnsanlar böyle akıllı.

“Peki!” diyor. “En iyisini aldın.” Cebrail Aleyhisselâm, iman ile edebe: “Buyurun, gidelim.” dedi.

Cenab-ı Hakk, bu gür imanı, hepinize versin. Bozmasın inşallah. Âmin. Hem dünyada, hem ahirette.

İman dedi ki: “Cebrail Aleyhisselâm! Ben olmasam, akıl kendini idare edemez.”

Allah’a inanmayan, Allah’tan korkmayan, Allah’ı sevmeyen, Allah’ın emrinden yürümeyen, izinden gitmeyen, Kur’ân-ı Azimüşşan’a inanmayan akıllı var. Ama yiyor, içiyor, çalışıyor. Her şeyi yapıyor, ama inancı yok. Demek ki akıl, bir şeye yaramıyor. O gün değil, bugün de aynı öyle. Aklı var, şeytanı kandırır. Ama inancı yok, imanı yok.

“Peki.” dedi. “Sen bilirsin.”

Edep’e dedi ki: “Buyurun gidelim. Sen yalnız kaldın.”

Edep, yani bilen, hürmet yani: “Eğer ben olmasam, ikisi de idare edemez.”

Şimdi, hadis-i şerifin mealinde: “Edep’i olmayanın, imanı olmaz!” Hadis var. İnancı, edebi olmayanın, Allah’a imanı olmaz.

Âdem Aleyhisselâm’a dedi ki, Âdem’e, sırtını sıvadı: “Hadi mübarek olsun. Üçünü de aldın. Hadi mübarek olsun.”

 

Edeb-i Muhammediyet

Şimdi biz, dâhilinden ve haricinden, cemiyetten ve tek başına, külli edebe çok dikkat edelim. Külli edebe, çok dikkat edelim. Edep dediğimiz, göz ile birbirimizi görmek için değil. Yoldan giderken, yere tükürürsün. Hemen karşından gelen, giden? İşte, edebin ta kendisi.

Buna benzer, konuşmak, hasbıhal. Hatta bir sohbette, bir konuşmada, mümkün mertebe, âyet-i şerif, hadis-i şerif dışına çıkmayın. Edep’te! Konuşmadan, bağırmadan, yeme içmeden, yatağa gitmeden, uzayı seyrederken, aya, güneşe bakarken, devri daim ederken, küreyi arzı gezerken, dağı ormanı, gelirsin, gezerken: “Azim’sin Allah’ım!” Ormana da. Bir denize rast gelirsin: “Azim’sin! Allah! Büyüksün.” Namütenahi!

Allah, bizi Edeb-i Muhammediyet’ten ayırmasın. Âmin.

Allah ilmi, irfanı; evveli irfanı, hepsini Hz. Fahri Kâinat Efendimize vermiş. O da hepsini âyet ile Kur’ân’a koymuş. Hadis ile umumî, yine yazdırmış. Allah, O’nun Şefaatine nail etsin. Âmin, inşallah!

Eğer biriniz edebin haricinde bir şey yaparsa, biraz birbirinizi ikna edin. Söyleyin: “Arkadaş, şu edebsizliği yaptın, ama bir daha yapma.” Mümkünse bir daha, bir daha. Bakıyorsun ki edep yok. Edebi yoksa, aklı da yok. Aklı yoksa, inancı da yok. “Ondan.” diyor. “Kendinizi esirgeyin.” Yine hadis var. Hadis-i şerif var. Öyle kimseye, ya nasihat edin. Ya kendinizi ondan koruyun, muhafaza edin.

Allah cümlemize Hakikat-i Muhammedi’yi ihsan etsin. Âmin. Edeb-i Muhammedî nasip etsin. İlmi, irfanı, ihsan-ı Muhammedi’ye, ihsan eylesin. Âmin.

 

Resûlullah Efendimiz’in İlmi

Burada, bir şey daha geldi. Kur’ân-ı Azimüşşan, bütün ins ve cin içindir. Dağlar, taşlar, feza âlemi, yerler, gökler, güneşler, hepsi.

Allah, Hz. Kâinat Efendimize öyle ilim vermiş ki milyarlarca sene olsa, milyarlarca sene ömür görse, Hz. Fahri Kâinat ve milyarlarca sene de ilmi izah etse, gene arkası gelmez.

Kur’ân, Allah’ının ve Allah’ın Resûlüne verdiği ilim. Okuduğumuz Kur’ân, şu kadar kalır. Fakat Allah’ının Resûlü, yine Allah’ın emriyle, beşerin götürebileceği kadar izah etmiş. Yükünden fazla vermemiş. Götüremez. Âdem’likten çıkar. İnsan’lıktan çıkar. Kimi melaike kısmına gider. Kimi şeytan kısmına gider. Hepsini topla, en özünü vermiş. Bütün insanlar. Kur’ân-ı Azimüşşan, Sahih hadisler, Kudsî hadisler, yani bize, cereyanı bize vermiş. Allah, O’nun Şefaatine nail etsin. Âmin. Lillahil Fatiha.

Allah hepinizden razı olsun. Allah hepinizi tekrar bu aylara erdirsin. Salih amelle yetiştirsin. Hatta âyetini okurken, sonunda ne diyor. Sonunu oku.

“Ettehiyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayyibât. Esselâmü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetüllâhi ve berakâtüh. Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillahis sâlihiyn.”

-Allah cümlemize Sâlih Kullarından nasip etsin. Âmin. Habib-i Kiram’a makbul kıldırsın.

“Alâ ibâdillahis sâlihiyn. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.”

 

Yüz İhlâs

Kalkın. İş başına. Ya Allah! Allah’ın izniyle.

Bismillahirrahmanirrahim’i unutmayın. Yüz defa İhlâs’ı unutmayın. Günde hiç olmazsa, yüz defa Kulhuvalla’yı okuyun. Namazda mı okursunuz, tespih mi çekersiniz, namaz arasında mı okursunuz? İhlâs’ı unutmayın.

Bu gece, hep İhlâs ile uğraştım. Nereden aklıma geldi? Baktım saat bir.

Ya Vehhabu! Ya Vahidu! Ya Ahadu! Ya Samed! Lem yelid, velem yuled, velem yekullehu, küfüven Ahad!

İki defa Ahad geçiyor. Ya Vehhabu! Cenab-ı Hakk’ın isimleri bu. Ya Vehhabu! Ya Vahidu! Ya Ahadu! Sonunda, lem yelud, velem yuled, velem yekullehu, küfüven Ahad! İki Ahad geçiyor.

Kulhuvalla’yı okuyan melekleri görecek.

Hadi bakalım, kalkın. Yüz defa okuyun. Okuyun. Yüz defa okuyun. Vaktiniz varsa, iki rekât namazın üzerine. Ya sabah namazı, ya öğle namazında. Yalnız cemaatla değil, tek başına. Allahu Ekber diye. Bir Fatihayı Şerifi okuyun. Ondan sonra, elli kulhuvallayı okuyun. Allahu Ekber! Rükû. Secde. İkinci âyette, elli daha okuyun. İşte oldu, bitti yüz. Yok mu? Onu okuyun.

‘Efendimiz’in Sözleri’ diyor, dağıtın.

Hak yolundan gidenlerin, daim işi tevhid olur.

Çalışalım biraz. Biraz çalışalım. Biraz mesai yapalım yahu! Gece, gündüz. Yapamazsanız gece. Biraz mesai yapalım. İki, üçte kalkın. İki rekât gece namazını kılalım. Memleketimiz için dua edelim. İnşallah yakaralım yahu!

Kaçırmayın! Kaçırmayın bu sohbeti. Beraber götürün, burada bırakmayın.

 

Bir El Öpmeli, Bir Daha Abdesti Bozmamalı

Bir el öpmeli, bir daha abdesti bozmamalı. İyi mi?

Hadi bakalım Allah’a emanet olun.

Allah ve Allah’ının Resûlü’ne bir söz vermeli, Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resûluhu,  demeli. Lâ ilâhe illallah, Muhammeden Resûlallah, demeli. Her âyetin başında, Bismillahirrahmanirrahim, demeli.

Bir söz vermeli, bir daha o abdesti bozmamalı. Ama fazlasını alırsın. Namazını kılarken sıkışırsın, bozarsın. Abdest alır, gene bozarsın. Abdesti bozmamalı. Kelime-i Şahadet, Kelime-i Tevhid. Yani Kur’ân-ı Azimüşşan, Allah’ının Resûlüyle beraber söz vermeli. Bir daha hatayı yapmamalı. Şu, nefs-i emmareyi büküp, bir şişeye koymalı. Oldu mu? Hadi bakalım.

Hakkı istersen, yürü İnsan’a bak!”

Padişahın huzurunda söylüyor. Bu meydan bizedir yahu! Girin!       

“Nurî bugün imam oldu.” Nurî! Şimdi, Padişahın huzurunda söylüyor. İstanbul’da. 

“Duyan gelsin.”  Toplamış. Bütün velileri toplamış. Bunu, dedesi söylüyor. “Bu meydana!”

“Bu ne hikmet, bu ne, nedir?”

Bu meydan bizedir. Girin yahu!

“Nurî bugün imam oldu,

Cihan envâr ile doldu.”

O!.. Meydana veriyor. Padişahın huzurunda, Rahmet ile.

Teşekkür ederim. Hadi bakalım. O’nun torunlarından yani. Ya Allah!

Maddi manevi hasta olmayın. Hadi bakalım. Allah’a emanet olun.

Bir şey varsa, söyleyin. Götürmeyin, burada söyleyin. İzah edelim inşallah. Allah hepsini, kalbine duyursun inşallah. Âmin.

Selâm. Bütün insanlık âlemine, selâm.

 

Giren ve İçinde Kalanı Aldım

Musa Aleyhisselâm, seyahat ederken bir köye rast gelmiş.. Geziyor. Bunun hepsini dinleyin. Bakıyor ki böyle yağmur yağmış, bir sel gelmiş. Kanalı açmış. Kanal toprağı götürünce kafatasları, kafalar hep dışarıda kalmış. Bir o kafaya gidiyor, bir bu kafaya. Şöyle bir dürtüyor. Ötekine dürtüyor. Ötekine dürtüyor. Birisini alıyor, oraya koyuyor.

Birisi de, köyde hırsız. O da gelmiş. Onun da vazifesi. O hırsızlığa gidecek, onu seyrediyor.

Beş, altı kafa toplamış. Yüzlerce kafa var.

Bakıyor ki bir adam. “Gel.” diyor. “Gel.” diyor. Adam geliyor.

“Yahu! Hep, o kadar kafayı. Hep dürttün, dürttün. Dört, beş tane aldın. Buraya koydun.”

“Oğlum.” diyor. “Kazma kürek getir. Köylü müsün?”

“Evet.”

“Bir kazma, bir kürek.”

Bak, aynı şimdiki gibi. “Bir ibrik de su getir.” diyor.

“Peki.”

“Onun sırrını sana söyleyeyim.” diyor. Adam gidiyor. Kendi evinden, kazma küreği, suyu alıp geliyor.

“Kaz.” diyor. Şurayı kazıyor. O dört, beş tane kafayı, oraya koyuyor.

“Hadi topla, mümkünse.” diyor. Mezarını yapıyor. O suyu da döküyorlar. O, daha öyle, devam ediyor.

Demek ki Nebiler, hepsi öyle yapmışlar. Zağar, bizim Peygamberimiz de bozmamış, aynı yapmış. Mezar olduktan sonra, ruhaniyeti bozmasın diye yani.

“Şimdi, sana söyleyeyim oğlum.” diyor. “Şimdi, asayı ona dürttüm. Gitti, içeride kaldı. İçeride. Onu aldım. Ötekine dürttüm. Bu taraftan girdi, öbür taraftan çıktı. Onu almadım. Ötekine dürttüm, hiç girmedi. Onu da almadım.

Giren ve içerde kalan, o çok güzel. Giren ve içeride kalanı aldım. Onlar lazım. Öteki zaten topraktı. Toprak. Onlar da toprak.”

Bir şey, bir yerde, bir şey işittin mi? Burada kalsın (kafasını göstererek) İyi mi? İnşallah. O taraftan çıkmasın, gitmesin. Orada kalın. Başkalarına nakil edersin. İnşallah.

İşittiniz mi?

Allah için, bir şey varsa, Allah’ın Resûlü için, bir şey varsa, dikkat edin ki içeride kalsın. Buradan girip, buradan çıkmasın.

Devam. Devam. Devam. 

Allah’a emanet olun. Allah hepinizden razı olsun. Hepinizin gözlerinden öperim. Hepinize, Allah iyi günler versin.

 

Muhammedî Yaşa

En iyi gün nedir? Biliyor musun? En zengin ve en iyi gün nedir? Biliyor musun? Muhammedî yaşamak! Açlıktan ölmemeli. Yaşamak. Cezaevinde ol, Muhammedî yaşa! Muhammedî yaşamak, en iyi günümüz o!

Allah’a emanet olun. Tekrarına erdirsin. İyi günler. Allah’a emanet ol. Allah’ın rahmeti, feyzi, bereketi, rızası, hepimizin üzerine olsun.

Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ ilâhe illallahu, vallahu Ekber, Allahu Ekber, velillahilhamd!

Bir daha gelirken, çok arkadaş getirin. İyi mi?

Hadi gençler! Çok, gençleri getirin. İyi mi? Onların kulağına bir şey söyleyelim.

Hadi bakalım. Hurmanızı alın. Bir şey var mı söyleyin. Kalkalım.

Allah Hu!  Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.

Tekrarına erdirsin. Ne lazımsa alın. Selâm!

Hadi güle güle. Allah’ın Rahmeti üzerinize olsun.

Allah, tekrarına erdirsin.

 

31 Mayıs 1996, Cuma