25.SOHBET: CEVİZ VE CEVİZ AĞACI

25.SOHBET: CEVİZ VE CEVİZ AĞACI

Acılarınızı görmesin. Akl-ı selimi, kalb-i selimi hepinize versin inşallah. Analar cennetlik olsun. İyi mi? İnşallah.

“Çok dikkat edin.” diyor. “Anaları üzmeyin.” Kırarsın. “Cennet anaların ayağı altında.” diyor.

Şurada bir dua var. Hem oku, hem eve götür.

Gittiğimiz her yere, barış götürelim.

Ya! Bunları hep, analar yapar. Âmin. Hep analar yapar.

 

“Allah’ım!

Lütfet ki gittiğimiz her yere barış götürelim;

Bölücü değil, bağdaştırıcı, birleştirici olabilelim.

Nefret olan yere sevgi,

Yaralanma olan yere affedicilik,

Kuşku olan yere inanç,

Ümitsizlik olan yere ümit,

Karanlık olan yere aydınlık

Ve üzüntü olan yere sevinç saçıcı olmayı bize lütfet.

Allah’ım!

Kusurları gören değil, kusurları örtenlerden;

Teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden;

Anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden;

Yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil,

Sevenlerden olmamıza yardım et.

Yağmur gibi hiçbir şey ayırdetmeyip

Aktığı her yere canlılık bahşedenlerden,

Güneş gibi hiç bir şey ayırdetmeyip

Işığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan,

Toprak gibi herşey üstüne bastığı halde

Hiçbir şeyini esirgemeyip

Nimetlerini herkese verenlerden,

Ve gece gibi bütün ayıpları sarıp örten,

Âlemin dinlenmesine imkân hazırlayanlardan olmayı

Bize lütfet.

Alan değil veren ellerin,

Affedici olduğu için affedilenlerin,

Hak ile doğan,

Hak ile yaşayan ve Hak ile ölenlerin

Ve sonsuz yaşamda yeniden doğanların

Safına katılmayı bizlere nasip eyle.

Amin!”

 

Allah’ım! Âmin! Teşekkür ederim. Almayan alsın. Analar, çocukları şikâyet etmemeli. Çocuklar da anayı babayı üzmemeli. İnşallah. Evin içinde kardeş olarak iyi geçinmeli. İyi geçinmeli.

Babanızı, ananızı üzmeyin. İyi mi? İnşallah.

 

Âdem’in Kıymeti

Ya Allah! Bir şey varsa, bir rahmet yağarsa herkesedir. Senin üzerine yağsa, öteki tarafa yağmasa adaletsizliktir.

Büyük Cenab-ı Allah! Bize, güzel, muhabbetli bir sofra hazırlanmış. Eksiksiz. Kimin için bu? Âdem için. 

“Güneşten, Uzay âleminden, kürre-i arzdan, biz bunları hep Âdem için hazırladık. Bu sofrayı…”

Ondan sonra Âdemi yarattı.

“Biz ondan sonra, Âdemi yarattık. Buyurun. Bu sofradan ye, iç. Burada arzuluyorum.”

Burada arzu ne, biliyor musun? Kur’ân! Yani Allah’ın Resulü! İş de O’nu yemek.

“Biz daha ne yaptık? Âdem’den evvel yarattığımız melekleri, melaikeyi kiramın hesabını, biz biliriz.” diyor. “Biz onlara da Âdem’e secde emrini verdik.” diyor. “Âdeme secde edin.”

Melekleri!.. Şu kıymetinizi, kaybetmeyin yahu. Ölün! Ne yaparsanız yapın, şu kıymetinizi kaybetmeyin.

Meleklerine Âdem’e secde emrini verdi. Daha bir ayet var, daha var. Cenabı Hakk. Ne kadar insan halk edeceği, Âdem’den, bunlarının hepsinin sayısını, hepsiyle bilen Allah’tır.

Aşığın birisi de diyor ki: “Âdem gelmeden, ne kadar canlı adam gelecekse, bunların ruhu da Âdem’e secde etti. Melekler etti, ama insan etti.” Diyor ki: “Allah’a şükür, hamdü senâ olsun. Birinci secdeyi yaptık. Bu âleme ikinci secdeyi yapmaya geldik.”

Şimdi namaz kılınıyor. Birinci secdeyi yaptık. Bu âleme gelmemiz; ikinci secdeyi yapmaya geldik. Bu Âdem’in kıymetini kaybetmeyin. Birbirinizi sevin, sevindirin. Bütün insanlık âlemine, milletimize, dinimize, milliyetimize, hükümetimize dua edin. Bağışlayın. Allah, şu Âdem’e verdiği hayatı, ateş ile bitirmesin. Rahmet ile bitirsin, inşallah. Âmin. Hep ateş ile devam ediyor.

Ah! Bu Âdem ne kadar kıymetliymiş yahu!.. İşte, bu sır sizin için. Âdem için. Âdem için... Biz, boşuna bir ceviz kabuğunda yaşıyoruz. Şu cevizi... Tonlarla ceviz olsun. Ya!.. Hepimiz! O, hepimizi istiyor.

 

Ceviz ve Ceviz Ağacı

Bir yol ki… Yola çıkmışlar, vakti zamanı. Yorulmuş. Ceviz dedim de aklıma geldi…

Bir bahçenin kenarında, yol üzerinde, bir ceviz ağacı… Dal budak. Solmuş. Yanında da bahçe. Su akıyor. Yolda yorulmuş.

“Biraz su içeyim, elimi yüzümü yıkayayım.”

Hepsini yapmış. Sırtını da cevize vermiş. Koca ağaç. Ceviz zamanı. Kargalar yukardan ceviz yiyorlar. Biri kopmuş. Gelmiş, suyun yanına inmiş. Cevizi almış eline, “Yahu!” demiş. “Senin, mahsulün, cevizin, çok güzel.” Ceviz yaprağından, güzel koku geliyor. “Çok güzel kokuyor. Kokun da mis gibi. Yaprağından güzel koku geliyor. Gölge de iyi. Şöyle beş dakika, gölgede rahat edeyim.”

Cevize… Bir çok manalı.

Ceviz diyor ki, onun elinde: “Kusura bakma.” diyor. “Ben. Bu hatayı ben yapmadım. Beni kargalar zorladı. Kargalar olmasaydı. Bu hatayı ben yapmazdım. Ama yerimden. Kargalar beni düşürdü.”

“Öyle mi?” diyor.

“Evet.”

İnsanlar arif olur. Arif, arif… Ceviz kabuğunda yaşamaya. Herkes kendi evinden, çoluk çocuğundan, mahallesinden.

“Sana!” diyor. “Bir sualim var.” Ceviz elinde konuşuyor. “Sana bir sualim var.” diyor.

“Buyurun.”

“Sen mi bu cevizdensin?” Kök var ya… Büyük dal, büyük.

“Bu mu senden?” Büyük ya?..

“Sen mi bundansın?”

Tasavvufun özü bu. Tasavvuf ilminin özü.

“Sen mi bundansın, bu mu senden?”

Diyor ki: “Edeben ben söyleyemem. O söylesin. Çünkü ben onun mahsulüyüm. Onun dalından düştüm.”

Haddini tecavüz etmeden, ona söylüyor. Kökü. Köküne diyor ki:

“İşittin mi?”

“İşittim.”

“Hadi. Cevabı sen ver.” diyor.

“Vereyim.” diyor. “Birinci…” diyor. İyi dinleyin! “Birinci sualin,” diyor. “Allah beni, insanoğlu için yaratmıştır. Birinci cevabım bu size. İkinci sualin.” diyor. “O elindeki ceviz var ya?” diyor. “Benden düştü şuraya. Batınî vaziyette, ben ondayım.” diyor.

O! Dalıyla. Ondan çıktı.

“Onun gibi, bir ton var sırtımda.” diyor. Zahirî âlemi görürsen, o bendedir.” diyor.

Çok güzel. Batını benim.

Birisi, bahçe sahibi, oraya dikiverdi. Namütenahi ama, zahirde. Ceviz onlar.

Bunun için kıymetinizi bilin. Her şey sizin içindir. Âlemde ne görürsen, sizin içindir. Ceviz kabuğundan çıkıp, etrafınızı görün. Âlemi, on sekiz bin âlemi etrafından dolandıran. Güneş, bütün âlemler. Bir alanda. Kürre-i arz, güneşin etrafında dönen. Bak ki insan için. Ya!.. Güneş, insan için.

 

Muhammedî Meyva

Evvel okuduğumuz dua… Öyle ol ki, güneş gibi ol. Başka dualar. Öyle ol ki, su gibi ol. Kâinat. Öyle ol ki, toprak gibi ol. Öyle ol ki, ayıp örtücü, karanlık gece gibi ol. Yırt! Bütün insanlığa, semâvata hizmet et. Onlardan, birisinden, bir ahlâk al. Bu dört ahlâk, on sekiz bin âlem. Bu dördü, her birisi bir âlem. Gece bir âlem, güneş bir âlem.

Bu âlemleri ne dedik?.. Birincisi Allah sizin için halk ettiği, Allah’ın sofrası. Hemen açılın. Bir sıkıntı geldiği vakit, hemen açılın. Bir ayet, bir hadis mealine. Zahir, batın, hemen bir yere el atın. Oradan meyve yersiniz inşallah.

Hemen sıkıntıya girince, nefsi emmare şeytanı bastırmasın. Âmin. Bizi sıkmasın. Hemen, çok sıkıntıya girdiğiniz vakit, ya bir erik dalına, ya bir kaysı dalına, ya bir dut dalına el atın. Hemen. Oradan meyvayı Muhammedî yersiniz inşallah. O sıkıntıyı. Yani bir ayet, bir hadis geçmiş, bir söz aklında, ne varsa. Hemen, varsa hemen, aklınızı oraya takıverin. Oradan hemen meyva yersiniz.

Kalkalım mı? Ya Allah!

“Bana bir şey diyecek misiniz? Ben neler yapayım? Bir emriniz var mı?”

Daha!.. Oo!.. Bunu oku. Körü topalı, akılı, sakalı, demin on sekiz bin âlemi ilan etti. Daha sen ne istiyorsun benden? Hadi biraz çalış da gel. Hadi. Bütün âlemi getirdim, önüne koyuyorum, daha sen benden ne soruyorsun. Hadi bakalım.

Lâyık olmayı soruyor. Hadi bakalım. Bu lâyık. Lâyık olmasaydı, söylemezdi.

Lâyık olayım da geleyim. Tekrar geleceğim, dedi.

Tekrar gelin. Tekrar gelin. Güle güle. Dostlara selam. Bunları bastırın, dağıtın.

Allah bağışlasın, cevizin kabuğundan çıkın.

Günde yüz defa Bismillahirrahmanirrahim, ve lâ havle ve lâ kuvvete’yi okuyun.

 24 Ekim 1996 Perşembe