12.SOHBET: HADİS ÖĞRENELİM

12.SOHBET: HADİS ÖĞRENELİM

Ya Habiballah!

Bir Salâtü Selâm getirelim.

Evveliyle Ahiriyle.

Getir yahu! Hepimiz takip edelim.

 

“Esselâtu Vesselâmu Aleyke Ya Resulullah!

-Esselâtu Vesselâmu Aleyke Ya Habiballah!

-Esselâtu Vesselâmu Aleyke Ya Şefiyallah!

-Esselâtu Vesselâmu Aleyke Ya Hayra Halkillah!

-Resûl-ü Kibriya Efendimiz’in mübarek, münevver, mütehhar, müberra ruh-u şerifi için ve el iman, el irfan için, el Fatiha!”

Âmin.

 

Esma-ı Nebevî

Allah razı olsun. Hepiniz hoşgeldiniz. Hoşluk içinde olasınız. Allah’a emanet olun.

Allah’ının Rahmeti hepinizin üzerine olsun. Âmin. Bütün ümmet-i Muhammed’in, dört kitabı tahsil edenlerin de, onların da olsun. Kitaba tabi olmayanlar, isyan edenler, kaçanlar, Allah onlara da hidayet versin. Âmin.

Erbain’den, dört kitaptan birisiyle, biraz salâvat-ı şerif öğrenin. Hadis öğrenin. Âyet öğrenin. Birbirimize soralım. Utanmayalım. Birbirimize danışalım. Bilmediğimizi öğrenelim. Böyle, kuru gemi gibi, durmayalım yahu!

Bir kitap bastırdık, biliyor musun? Bin tane bastırdık. Bolu’dan biri vardı. İsmi aklıma gelmiyor. Emekli olup, Aydın’a geçti. Orada bir ziraat işine başladı. Peygamber Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)’in iki yüz üç ya da iki yüz dört ismi. Peygamber Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)’in ism-i şerifini yazmış. Yani Esma-ı Nebevi. Bende var.  Orada da var mı? Dağıttım ben. O’nun, iki yüz ismi. Biz şuradan, iki, üç tane ismini bilmiyoruz. Yahu utanmalıyız. Yahu, kusura bakmayın. Malumâliniz, Yasin, Taha, Peygamberimizin ismi. Biz O’nu getirdik buraya. Bir yere vermiş, para yok ki bastırsın. Ben dedim ki, onu bastıralım. Sonra, Allah razı olsun.  “Bin tane bana.” dedi. Bastırdık. Bin tane, o istiyor ki öyle olsun. Yüz, iki yüz tane aldık. Bin taneden, gerisini, aldı götürdü. Orada dağıtacak.

 

Allah İçin, Allah İle Alışveriş

Sen de onları topla, yaz, getir, matbaaya bastır. Ondan sonra, arkadaşlara hediye edin. Ötekiler hep dağıttı. Arkadaşlara hep verin. İsterse okusunlar, isterse okumasınlar. Biraz Allah için, Allah ile. Yanlış anlamayın ha!

Allah ile, Allah için! Allah Resûlü ile, Allah için!

Allah Resûlü, Ehl-i Beyt, Muhammed Mustafa (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun) ile, on iki İmamla, O’ndan gelen soyundan on iki Piranlarla, Âlimlerle, Meşâiklerle, o sudan içenlerin hepsine, hepsiyle.

Biraz onlarla alışveriş yapalım yahu! Allah için, Allah ile alışveriş. Olur mu? Olur! 

Ne?.. Nasıl olur?.. İşte Fatiha okuyorsunuz. Kur’ân’ı okuyorsunuz. Bir İhlas’ı okuyorsunuz. Kur’ân’ı okuyorsunuz. Allahu Ekber, diyorsunuz. Alıştırırsa.

Emir tutmayla alışveriş yahu!

Peygamberle alışveriş olur mu? Yahu, hep alışveriş yapıyoruz onlarla. Farkına varalım. Biraz merhamet lazım.  Biraz utanalım. Allah’a hamdü senâ, şükür edelim inşallah!

Bismillahirrahmanirrahim.

Onları bir liste yap.

“Ondan sonra, Esmaul Hüsna’yı da yazayım mı Efendim?”

Yaz. Esma-i Nebevi, onları yazdım, binlerce verdim. Sen, yine yaz. Doksan dokuz Esma’yı yaz. Dağıtalım. Alışveriş yapalım, Allah için. Allah için alışveriş yapalım. Yaz.

Siz hepiniz, iyi misiniz? Hepimiz iyi olalım. İyilerin yüzü hürmetine, iyi olalım. Hepimiz iyi olalım. İyilerin yüzü hürmetine. Biz de iyi olalım. Çünkü insanız. Biz de insanız yahu! Âdemoğlundanız yahu!

O iyi olanlar, Allah’ın Velileri, Evliyaları. Onların da iki gözü var, iki kulağı var, bir ağzı var. Aynı hem de. Bizdendir. Bizden olmuşlar. Biz onların yoluyla, onların ilmiyle, biraz onlara yakın olalım inşallah. Onlarla istişare yapalım biraz.

 

Cenaze Namazı Kıldırabilelim

Bugün söyledim. İstanbul’daydı. Bizim öğrenmemiz çok zor. Her şeyi öğrenmemiz. Bize en lâzım olanı, mesela iki üç kişi bir araya gelirken, bir kişi geçsin imamlık yapsın. Cemaat namazı kılınsın. İki kişiyse, birisi cemaat olsun, birisi imam olsun kıldırsın. Aile efradıyla, anayla, babayla, hanımla, çocuklarla, imam olsun, evinde namazını kılsın. Bu bir.

İkinci olarak; cenaze namazı kılmayı bilsin. Yani, iki rekâtı. Yani, bir cenaze namazını bilsin. Bir cenaze olur, bir köyde, yolda rast gelir. Hoca bulunmaz, bir trafiğe rastlanır. Bir köylü çağırırsın, iki kazma, sen onu gömersin. Üzerine de bir cenaze namazını kılarsın. Bir de telkin verirsiniz. O da lâzım. Lâzım.

Biraz daha ileri, iki âyeti hiç olmazsa bilsek.  “Bismillahi, innallehe ve melâiketehu yuselline…”  Onun arkasından inşallah, “Yumru bil adli vel ihsan...” Hiç vaazı nasihati bilmesek bile, bu iki âyeti sırayla okuyalım. Allah kabul etsin. Bir salâtu selâm getirelim, hutbeden geçelim imamlığa. Hepimize farz. Ondan izah ettim. Bundan izah ettim.

Otobüs ile bir yere giderken yolda bir kaza olsa, beş kişi ölse. Bir de kazma kürek getirdin. Defin etmek için ne lâzım? Bir telkin verin. Bir cenaze namazını kılmak için, telkin verin, defnedin. Otobüs devam eder. Biz orada bir hoca bekleyelim mi? Bir  köyden, bir hoca mı getirelim? Hepiniz hocasınız yahu! Hepiniz hocasınız…

Bunlar her gün bize lazım. Her gün. Nasıl günde beş vakit namaz kılıyorsak, onlar da farzdır. Bilmemiz lâzım. Evet!

“Muhterem kardeşlerim, cenazeden önce, namaz kılmadan önce, müezzin: ‘Ünzürül, ya ülülebrar…’ Hazır olan.”

Şimdi Türkçe söyle. Türkçe, Türkçe.

“Şimdi, cenaze vuku bulduğu zaman, onun namazını kılmak için kimse yoksa malumâliniz Suphaneke okunur.  Ve burada Suphaneke okunurken, cenazede, vecelle senâike ilave ederiz.”

 “İkincisi de üç defa tekbir. Bir defa, Allahu Ekber dedikten sonra, Suphaneke okunur. Vecelle ve senâike ilave edilir. Sonra, ikinci defa Allahu Ekber edilince, duaları var, fakat ekseri Allahümme Salli, Allahümme Barik okunur. Üçüncü defa, Kunut duasını okursunuz. Hepiniz biliyorsunuzdur.”

Bir kitap alın bununla ilgili, kitaplarda hepsi var. Çalışın. Bir cenaze namazı, bir evde çoluk çocuğunla beraber imam olup namaz kılın. Cesur olun yapın. Yanlışlığı Allah affeder. Yahu işte, bir yolda, bir kırda rast gelirsin. Birisi ölmüş, hoca bekliyor. Hemen cenaze namazını kıldırın efendim. Bir defin edin. Trafikten, köyden, kentten, bir hoca gelecek, bir telkin verecek. Yok. Yahu, bir telkin verin. Hiç olmazsa, bir Elham okuyun da defin edin yahu. Hoca beklemeyin. Allah için çalışalım.

Şimdi size, Hacı Efendi izah etti. Anlamadıysan, aklında kalmadıysa, öğrenmek için, çok yerlerde vardır. Ömer Nasuhi, fıkıh kitabı. Bir parmak kalınlığında, ufak. Kalınını seçmeyin, daima özünün özünü.

“Muhterem kardeşlerim. İlmihal diye bir şey var. O, her müslüman kardeşimizin evinde bulunsun. Orada gerekli cenaze namazı da, daha başka, hepsi içinde. Aslında çok ince, fakat bir müslümanın bilmesi gerekli, elzem olan, her şeylerin hepsi var orada. Kısaca, bunu hepiniz alın. Burada her şey var. Ufak bir kitaptır, fakat bir müslümanın bilmesi şart olan şeyler, var orada.”

 

Tövbe İstiğfar

Âyeti oku, Cuma namazı kılar kılmaz. Oku.

Onun arkasını devam. Tövbe istiğfar, her an lâzım.

Ben her gün, Allah nasip ederse, bir tövbe istiğfar çekiyorum. Yüz tane çekiyorum. Tesbih ile. Sonunda, Estağfirullahülazim, el Kerimellezi lâ ilâhe illâ hu, huvel Hayyul Kayyum ve eutubi ileyh. Oradan başlamışlar, ama iki esma ile bağlamışlar. Allah’ın ismiyle, el Hayyul, Kayyum. Bağlamışlar. Bir tesbih çekersin. Allah! Getirmişler, oraya koymuşlar. Devam diyelim.

“Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim,

Evvela tövbe edelim. Diyelim cümle günahlarımıza, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah. Estağfirullahel azimel, kerimellezî, lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyhi tevbete abdin zâlimin linefsihî, lâ yemlikü linefsihî mevten ve lâ hayaten ve lâ nüşûrâ. Ve es’elühüt tevbete vel mağfirete vel hidâyete lenâ innehû hüvet tevvâbür rahiym.

İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! Eğer bizim elimizden, ayağımızdan, gözümüzden, kulağımızdan, dilimizden ve bütün azalarımızdan bilerek bilmeyerek bu ana, bu saate, bu dakikaya gelinceye kadar, her ne ki kelime-i küfür ve fiil-i küfür, günah, isyan, hata, şirk ve malayâni sadır ve vaki olduysa biz onların cümlesine hulüsi kalp ile tövbe ettik, tövbe ettik, tövbe ettik,  pişman olduk ve bir dahi işlememeye azmi cezmi kasdettik.

Peygamberlerin evveli Hazret-i Âdem safiyüllâh, ahiri ve iki cihan serveri bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa ve Ahmedi bâ safâ sallallahu teâla aleyhi ve sellem Efendimiz’dir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında ne kadar Peygamber gelip geçtiyse, cümlesine inandık, dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ettik. Elhamdülillah. Haktır ve gerçektir, kavlinde sadıktır.

Âmentü billâhi ve bimâ câe min indillâh. Âmentü bi rasûlillâhi ve bimâ câe min indi rasûllillah. Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî vel yevmil âhıri ve bil kaderi hayrihî ve şerrihî minellâhi teâlâ vel basü ba’del mevti hakkun elcenneti, hakkun ennarul, hakkun eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh.”

Bunu muhakkak öğrenin. Bu sonunu öğrenin. İlahi Yarabbi! Bunu öğrenelim. Muhakkak, bu sonunu öğrenelim. Elhamdülillah. Bunu öğrenelim.

 

Yüz Defa Kelime-i Şehadet

Birisi, beş vakit namazına, beş katar. Birisi de, zor vaktini bitirir. Birisi de namaza uyuşuk, tembellik yapar.  Vesaire vesaire.

Yani, hangi taraftan? İbadet cihetinden. Bir de mazeretten. Bir iş güç sahibi olmak, helâlinden kazanmak, zengin olmak. Allah için kazanın. Allah için zengin olun.

Şimdi Kelime-i Şahadet.  Peygamber Efendimiz’in (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun), Âdemoğlu’na, insanoğluna, dosta ve düşmana, ilk vahiy olan Kelime-i Şahadet. Bize de. Beşikten. Birisi doğunca, Hacı Efendiye gelir. Ya anamız, ya babamız, başımıza, kucağa alır. Kelime-i Şahadet getirir. Ezan-ı Muhammedî okur. Kahveye giderken, yine Kelime-i Şahadet ile telkini verin. Bunu ihmal etmeyin.

Aklın artması için, her şey için, yüz defa. Bir tane daha ilave et. Yüz bir defa Kelime-i Şahadet.

Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resûluhu.

Bundan kırk sene evvel, elli sene evvel, Hacı Bayram’da Cuma namazını kıldık. Orada kahveler vardır, bilir misin? Hepiniz biliyorsunuz. O kahvelerden birine gittik. Üç dört arkadaş bir masada çay içiyoruz. Tanımadığımız iki kişi geldi, masa bulamadılar. Yabancı insanlar, ben hemen kalktım, sandalyemi birisine verdim. Baktım, başka sandalye yok. Hemen diz çöktüm oraya. Öteki de ayakta kaldı. Onlara çay ısmarladım.

Muhabbet devam ederken, çay içerken; birisi dedi ki: “Namazda her şey aklımıza geliyor. İşte, namazda tembellik yapıyoruz. Vakit geçiyor. Kazaya kalıyor.” Gibilerinden bir şeyler konuşuldu. O sandalye verdiğim adamı, sanki görmüşüm, tanımışım evvelinden. Diyanetten gelmiş, işi varmış. O adam hemen başladı, çay elinde. “Müsâdeederseniz, size bir şey söyleyeyim.” dedi. Kahve dolmuş, dışarıdayız. Dışarıda, sandalye yok, ayaktayız. Bir kimsede unutkanlık olur.” dedi. “Bir kimse yanlış âyet okur. Bir kimsede namaz tembelliği olur. Vesaire, vesaire,  ne varsa. Bir kimse namaza durur da aklı başka yerde olur. Arkadaşlar.”dedi. “Kelime-i Tevhidi, Kelime-i Şahadeti, yüz defa çekin. Allah, hepsini size ihsan eder.”

“Yüz tane Kelime-i Şahadete devam edin. Yüz birincide elini kaldır, ‘Allah’ım! Bu unutkanlığı benden kaldır. Allah’ım! Rızkımı bol eyle. Allah’ım! Sıhhat ver. Allah’ım! Namazımda kalıbım duruyor, ama başka yerde duruyor, hakiki bir namaz kılalım.’ Daha her şey için, yüz tane Kelime-i Şahadet. Yüz birincide ellerini kaldır ve Allah’ına müracaat et. Alışveriş yap.”

Altmış sene evvel bir adam Hacı Bayram’da söyledi. İşte birisi de burada söyledi. Kelime-i Şahadet çok güzeldir. Bizim malumumuz. Olduğunun farkında değiliz. Bununla, Allah’ınla alışveriş yap. Allah’ın birliğini, varlığını tasdik et. Allah’ın Resûlünün, ümmetine ilk teklifi, bu kelimedir. Bu kelime, Şahadettir. Tamam mı?  Buna devam edin. İyi mi? Unutmayın. Bunu unutmayın. Bunu öğrenelim. Bir tövbe-i istiğfar ederiz. Öğrenin yahu! Nikâh yenilenir. Hepiniz öğrenin.

Allahu Ekber! Allah rızası için, Evliyayı Mürselin, Evliyayı Sadıkın, ehl-i iman, ehl-i irfana, bütün ümmet-i Muhammede, geçmiştekiler, ruhları hayatta olan, ümmet-i Muhammedin sıhhat ve selâmetine, lillahil Fatiha.

 

Âyet, Hadis Öğrenelim

Bir misal daha verelim. Biz, buradakiler, hepimiz iş sahibiyiz. İngilizlerin, Amerikalıların lisanı, harp etmeden, para vermeden beynelmilel bir lisan oldu. Bir lisanı, beynelmilel lisan etmek için ya para vereceksin, ya bir harp edip, mahiyeti altına alacaksın ki; lisanı onlara öğreteceğiz. Bunların lisanını, hiçbir şey yapmadan, beynelmilel, bütün insanlık kabul etti. İngiliz birisi dese ki yahu, “Bir ayda İngilizceyi öğrenirsen öğren. Öğrenmezsen vazifeden çıkacaksın.”

Ne yapacaksın? Gece, gündüz demeden lisanı öğreneceksin. Vazifeden atılamazsın, çoluk çocuğun rızkı.

Öğrenelim arkadaşlar. Biraz yanaşalım. Okuduğumuz âyeti, bildiğimiz âyeti, yerinde kullanalım. Biraz Kur’ân’a yaslanın. Ufaktan başlayalım. Her birinin evinde, bir ilahi bulunsun. Bir hadis-i şerif olsun. Geri kaldık arkadaşlar. Kendimizi toplayalım. Allah’ın yüzü hürmetine, bütün insanların, geçmişin, geleceğinin hürmetine, kendimizi, İslâm olduğumuzu ispat edelim yahu!

Allah rızası için, lillahil Fatiha.

Bir şey diyeceğiniz varsa söyleyin. Maddi manevi, soru, sual. Ne yapalım? Müşkülleri varsa, söyleyin. Allah, bize yaramayan müşkülleri, yaramayan halleri, Habib-i Ekrem yüzü hürmetine, yaramayan ilimleri, yaramayan iftiraları, hepimizin üzerinden def-i ref etsin. Âmin.

Ya Allah! Bismillahirrahmanirrahim.

İş başına! Allah razı olsun. Allah tekrarına nasip etsin.

 

Hadis Öğrenmek İçin

İsmail Buhari Hazretleri, kalkmış ta buradan, Erzurum’a kadar, o zamanın yoluyla, “Birisi, çok hadis biliyormuş.” diye gidip, hadis öğrenirmiş. Bizim şimdi, burada hadis dolu. Alıp da beş tane ezberlemiyoruz.

Hadis sahibi bir köydeymiş. O köye gitmiş, toz duman içinde. Bir çocuk  “Çok hadis bilen, işte bu bahçenin sahibidir.” Deyip, yerini göstermiş ve bırakmış gitmiş. O da duvara dayanmış, bahçeyi öyle seyretmeye başlamış. Adamın atı boşalmış. Önce atı yakalayacak, sonra kuyu suyu çekilecek. Bahçe sulanacak. Hayvan yorulmuş. Adam atı yakalamak istiyor. At kaçıyor. Adam ata yanaşamıyor. Boş havuza alıştırmış, boş havuza böyle uzanıyor. Hayvan gelirken, saçından tutuyor, yakalıyor. Götürüyor. Atın gözlerini bağlıyor, koyuyor su dolabına, at çekiyor.

Bizim de gözümüz bağlamasın yahu! Gözümüz, kulağımız, dilimiz açık olsun yahu! Açık olsun. Eğer açılmıyorsa, Kelime-i Şahadete devam edelim. Arkasından yüz tane Kelime-i Tevhid okursun. Açılmıyorsa, Salâtı şerif okuyun yahu. Açılsın o kafa yahu. Götürüp toprağa gömeceğiz, çürüyecek. Açılsın.

At dolanır. Su çıkar. Adam duvardan bakıyor. Hadis öğrenmeye gitmiş ya. O, “Aleyküm Selâm yahu!” Bahçe sahibi tanınmış bir adam. Herkes gidiyor. Orada ilim öğreniyor. “Yahu, gelsene be birader. Bak, kapı orada.” diyor. “Kapıya dolan da, gel.” diyor. Diyor ki: “Arkadaş ben yoruldum. Senin için, bu köylere, taşlara... Taaa, Ankara’dan geldim.. Sen, biraz ilim sahibisin. Hadis öğrenmeye geldim.”

“Buyurun. Bir kahvemizi içelim, oturalım. Biraz yemek? Yorgunsun arkadaş.” demiş.

“Sen bir hayvanı, boş havuzla yakaladın. Beni de kandırırsın. Allahaısmarladık.” demiş.

 

Müftüsü Bunu Yaparsa, Cahiller Ne Yapar?

Bir misal daha. Çok dikkat edin! Öğrenin yahu. İlim öğrenin. Öğrenin yahu. Nerede bulursanız ilmi, gidin, öğrenin.

Birisi de buradan kalkmış. Gene Erzurum’a gitmiş. Burası çok güzel, çok dikkat edin. Erzurum’a gitmiş. Yine bilgi sahibi bir adam. O adam da kazanın müftüsüymüş. Orada, Erzurum’ da. Bilmem ne kazasında. Tam şehre gidiyorlar, öğle namazını bitirmişler, çıkıyorlar. Soruyor. Diyor ki: “Falan müftü, âlim. Kimdir?” diyor. “Şu adam.” diyorlar. O hocanın etrafını çevirmişler, millet, caminin dışında.

“Selâmun Aleykum!”

“Ve Aleykum Selâm! Hoşgeldin.”

“Ben Ankara’dan, sırf senin  için geliyorum.”

“Buyurun.” diyor. Şöyle sokaktan giderken, öksürüyor. Benim gibi üşütmüş, öksürüyor. Bir dolu tükürük çıkarıyor ağzından. Sokakta gidiyorlar. Tükürüyor yolun kenarına. Buraya çok dikkat edin. O burada.

Ankara’dan giden, âyet, hadis öğrenecek o adam: “Ya arkadaş.” diyor. “Bana müsaade. Çok yoruldum, çok yoruldum. Sabaha inşallah konuşalım.” diyor.

“Konuşalım. İşte evim burası, şu kapı.” diyor.

“Bana müsaade.” Ya! Çok güzel. “Toz duman içindeyim, bu toz dumanı yıkayayım. Bir abdest alayım. Öğlen namazını kılmadım. Namaz kılayım. Yarın, ya eve gelirim, ya camiye.”

Israr ediyorsa da, hayır. Ayrıldıktan sonra, yanında adamı var. Hacı gibi, bir adam var. Elhamdülillahi rabbil âlemin. Sana şükür olsun Allah’ım. Arkadaş, karnı aç. İlaç gibi, bir çorba içiyorlar. Bir camiye giriyorlar. Öğle namazını kılıyorlar.

Diyor ki: “Hacı, yavrum, aslanım.” Onlara çırak diyorlar. Mürid diyorlar. “Biz bu şehirden çıkalım.” diyor. “Bu şehirden tez çıkalım, olur mu?”

“Efendi, o kadar arzu ettin bak. Adamla konuşacaksın.”

“Sen akıl verme oğlum, yap. Ben gidiyorum. Sen kalırsan kal.”

Nasıl kalacak? Onun mahiyetinde. Yola devam ediyorlar. Akşam namazını şehrin dışında kılıyorlar. Ama adam hasta oluyor. Merak ediyor. Bu adam, bir ay yol geldi. O kadar para sarf etti. Adamı gördü, konuşmadı. Gidiyor, geri dönüyor.

Duadan sonra diyor ki: “Efendi! Allah bilir ki namazın tamamını kılmadım. Şüphe içindeyim.”

“Neden oğlum?” diyor.

“Sen ne yaptın ya? Bir aydır bu adamın ismine, aşkına geldin. Adama merhaba ettin, çekildin. Bizi şehre de getirmedin, yola devam ediyorsun.” diyor. “Bana söyle, Allah aşkına Efendi!” diyor.

“Sana söyleyeyim. Allah’a şükür, oğlum. Bunun, methü senasını çok işittim. Hadis sahibi, âyet sahibi. Allah şahittir ki sırf ona, birkaç tane hadis öğrenmeye geldim. Fakat adam. Dört, beş tane arkadaşı var, camiden çıktı. Biz kendimizi takdim ettik. Evi de yakın, söyledi. Yani, edepten hariç, yüksek bir sesle öksürdü. Çıkan tükürüğünü de kıbleye karşı tükürdü. O şehirde kalmayalım, buranın müftüsü bunu yaparsa, cahiller ne yapar? Aldın mı?” diyor.

“Aldım Efendim. Kusurumu affet.”

Bu da edep! Öğrenin. Öğrenin bir şeyler. Evin içinde öğren, öğrenin. Dışında öğrenin. Bir yerde, bir toplantıda, gidin, öğrenin. Aynı âyeti, gene öğrenin. Birisi âyet, birisi hadis, dikkat edin. Kafanıza koyun.

 

Kur’ân-ı Azimüşşan, Din-i Muhammed!

Allah’a hamdü senâ olsun. Büyük bir memlekette, dini İslam yahu! İslam memleketinde, Reisi Cumhur’un oturduğu şehirdesiniz. Bir şeyler alın yahu!

Bir şey daha söylerim, utandırırım sizi. Ama ben de utanırım.

Allah’ın Resûlü ve Allah’ın Resûlünün yüzü hürmetine, ilmiyle, irfanıyla, her şeyle beraber, bu ana kadar, Kur’ân-ı Azimüşşan’ın atom devrindeyiz yahu! Bu kafayı işletelim. Tıbbın zirvesindeyiz yahu. Bu kadar zehirle, bir şehri yok ediyorlar. İnsanları hep öldürüyorlar yahu. Böyleyken, bu kafayı açalım. Tevhid işte. Merhametle, şefkatle, edepli, hayâlı olalım.

Hadi. Allah kabul etsin. Tekrar nasip etsin.

Allah’a emanet olun. Allah tekrarına erdirsin. Dostlara hep selâm söyleyin.

Şunu işletelim. Kelime-i Şahadet, Kelime-i Tevhid, Salâtu Selâm’ı. Beş vakte, beş vakit katalım. İşletelim bunu, açalım. Şu televizyonlar, uydu anten ile havadan yayını alıyorlar. Uyduyu çalıştıralım. Allah bilir o uyduyu, bu televizyonlar, radyolar. Kur’ân-ı Azimüşşan, dört kitap, hepsi, bu kafayı açalım. Onu işletelim. Onu açalım. Açalım onu, açalım.

Yunus Emre Hazretlerini hepimiz seviyoruz. Hazret-i Yunus bak kafa için ne diyor? 

“On sekiz bin âlemi gördüm, bir dağın içinde.”

Hah! Şu dağı işletelim. Yahu yapmayın! Utanalım yahu! 

Allah’la iyi misin? Allah afiyet versin.

Şu atom merkezi bizim elimizde, şu kafada. Biraz az yiyelim, az içelim. Biraz bunu işletelim, biraz bunu işletelim, iyi mi? Hadi bakalım, hadi bakalım, hadi, Allah’a emanet, tekrarına. Hu! Hu!

Allah’a şükredelim. Allah’a hamdü senâ edelim, böyle bir fırsat vermişken. Öğrenin, öğrenelim, öğretelim. Bizim dinimizin emri. “Öğren ve öğret.” diyor, hah! “Öğren, götür mezara koy.” demiyor. Öğren ve öğret.

Allah’a emanet olun. Cümleten.

 

8 Mart 1996, Cuma