8.SOHBET: İNSANDA BİR ANAHTAR VAR

8.SOHBET: İNSANDA BİR ANAHTAR VAR

Esselâmun Aleyküm.

Allah razı olsun. Allah’a emanet olun. Hepiniz iyi günlerin yüzü hürmetine görün.

 

Tövbe Duası

Bugün dedim ki orucun yirminci günü değil mi? On gün kaldı. Yani ondan sonra bir hatim, tövbe istiğfar getirelim, yapalım.

Tövbe istiğfar, arkasından Hatim duası. Evvela, Kadir gecesinden bahsedelim.

 “Bugün Ramazan mübarek ayının yirmisini idrak etmiş bulunuyoruz.”

Geriye on günümüz kaldı. Bunu günde on defa, her namazda yirmi defa getirirsek bir ziyan etmeyiz, kâr ederiz. İnşallah!

“Yani o âyet-i kerimede buyrulduğu üzere, Yüce Peygamberimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun): “Siz Kadir gecesini, Ramazanın son on günü içerisinde ve tek günlerde arayın.” buyuruyor. Her ne kadar bazı ulemalar yirmi yedinci gecesi diyorlar ise de, esas bu on gün içersinde, tek günlerde arayın buyuruyor. Yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuz.

Bu gece malumunuz olduğu vechile, çok mübarek bir gecedir. İçinde Kadir gecesi bulunmayan, bin aydan hayırlıdır. Yani bin ay ki seksen üç küsür sene ediyor. Zaten bir insanın, seksen üç sene ömrü, ya var ya da yok gibidir. Onun için, bu geceyi inşallah ihya edelim. Bu gecede, elimizden geldiği kadar. Kur’ân bilen kardeşlerimiz Kur’ân okusun. Namaz kılsın. Kadir suresini okuyarak mümkün mertebe bu gecede uyumayalım.” Âmin.

Bu gece dediği ama, Kadir gecesi. Yani fakat bu on gün ve gecesi, her gün getirse. Kadir gecesi daha makbul inşallah. Oruca niyet!..

“Şimdi muhterem kardeşlerim, inşallah bu Kadir gecesini ihya eden kullarının zümresine bizleri de dâhil etsin.” Âmin.

“Hakkıyla değerlendiren, onun feyzinden, füyuzatından müstefid olmuş kullarının cümlesine, bizleri de inşallah dâhil eder.” Âmin.

Dışarıda kalmayın, gelin yer var, geçin.

“Muhterem kardeşler. Cümlemiz, tövbe istiğfar devam edelim.

Cenab-ı Hak, bu tövbemizde sabit olanlardan eylesin! Âmin.

Tövbe istiğfardan sonra Euzubillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrahmanirrahim ve İhlâs suresini okuyalım.

 

Hatim duasına dikkat edin. Şimdi dikkat edin. Biz hepimiz bunu okuyabiliriz. İnşallah. Dikkat edin, aynısını hepiniz okuyabilirsiniz.

“Allahu Ekber Allahu Ekber Lâ İlâhe İllallahu Vallahu Ekber Allahu Ekber Velillahilhamd.

Bismillahirrahmanirrahim

Ardından Felak suresi okunur.

Allahu Ekber Lâ İlâhe İllallahu Vallahu Ekber Allahu Ekber Velillahilhamd. Bismillahirrahmanirrahim

Fatiha suresi okunur ve sonunda Âmin.

Euzubillahimineşşeytanirracim Elhamdülillahi Rabbil Âlemin.

İlahi Yarabbi yapılan Hatm-i şerifi dergâhında kabul et.”

Âmin. Yine, El Fatiha!

 

Allah razı olsun! Bütün geçmişin, Enbiyayı Mürselin, Evliyayı Sadıkın, ümmet-i Muhammedin, O’nun yüzü hürmetine Allah kabul etsin.

Bu Hatim duasını ve hepimiz, herkes elhamdülillah. Üç ihlâs, kul euzu’lar. Fatiha şerifi. Elif, lam, mim. Hatim duasını bilirsen, oku. Bilmezsen, yerine Ayet-el Kürsü okuyun. Allahümme salli, Allahümme barik, kapatın.

Bütün ceddimizi, bütün ümmet-i Muhammedi, anamızı babamızı, dedelerimizi, memleketimizi, sıhhat selâmete hediye edelim. Bunu her gün yapalım inşallah. Elhamdülillah hepiniz biliyorsunuz. Evet!

(İnsan ve İman okunuyor.)

Sıdk ile yanaşalım, sıdk ile okuyalım. Allah’a ve Allah’ın Resûlüne verdiğimiz sözden dönmeyelim. Dönünceye kadar devam edelim. İnşallah! Devam et.

(İnsan ve İman okunuyor.)

Elhamdülillah! Âmin. Cümlemiz. Bütün insanlığa hayırlı olalım. Elhamdülillah. Âmin. Allah’a şükür edelim. Hepimizi, hüviyet cüzdanına bakın, hepimizi İslâm âlemine koymuş Elhamdülillah. Şükür Allah’a!

Evet devam. İnşallah.

“Zümer Suresi elli dördüncü âyette buyrulur: Gönlü Allah’tan gayrına ayırmayın. Azap gelmeden, Rabbinize dönüp, O’na teslim olun.”

Ya! Şükür Allah’a! Elhamdülillah! Âmin.

 

Kelime-i Tevhid

Bir dakika. Umumi olarak bir tevhid geçiyor. Şimdi de geçti.

Bütün, on sekiz bin âlemin… Allah’ın Kur’ân-ı Azimüşşan’da bahsettiği, halk ettiği… “On sekiz bin âlemi halk ettim.” diyor. Her şey kendi lisanıyla, kendi sesiyle, kendi inancıyla, kendi tevhidiyle. Yani külliyat tevhidin içindedir. Tevhidin dışında bir şey aramayın. Külliyat, on sekiz bin âlemden, Cenab-ı Hak ne ki halk etmiş yaratmışsa, tevhidin içinde devam ediyor.

Tevhidin, Elhamdülillah, en efdâli ve en sonundayız. En efdâli de ümmet-i Muhammed’e nasip etmiş. Elhamdülillah!

Getiriyorsunuz Tevhidi, Lâ! Soldan, kalbten sağa doğru getiriyorsunuz. Çok söyledim. Lâ ilâ, bak önüne geliyor. İlahe İllallah, Muhammeden Resûlullah!

Bu bize, ilelebet, sonu yok. Bu âlemin cümlesine nasip etsin. Sizinle, bizimle, cümlemizi uyandırmaya nasip, kısmet etsin.

Her şey kendi sahasında. İnsan kendi sahasında, hayvanat kendi sahasından, nebatat kendi sahasından.

 

Sultan Süleyman ve Karıncaların Sultanı

Malumunuzdur, bir karınca, Sultan Süleyman’ı irşâd etti. Tevhid!

Karınca diyor ki; “Sultan Süleyman, askeriyle bir yere gidiyor. Çekilin yoldan!” İnce bir ses geliyor. Sultan Süleyman her dilden bildiği için, karınca dilinden de biliyor. O tarafa doğru gidiyor.

“Sultan Süleyman’ın Allah’tan korkmayan askerlerinin ayağının altında kalacaksınız, çekilin!” yoldan diyor. Sultan Süleyman o söze doğru gidiyor ki; Ufak taşın üzerine çıkmış olan karıncayı görünce atından iniyor, taşı alıyor.

“Sen ne diyorsun yahu diyor?”

“Ah Sultanım.” diyor. “Sen onları besliyorsun, besliyorsun. Ayağının altındakini görmüyorsun.” diyor. “Biz hepimiz aç olarak, yollara dökülüyoruz. Acaba yoldan gelen geçenden, bir kırıntı, bir şey bulabilir miyiz, diye.” 

“Efendi! Askerine emir versen, bizi çiğnemeseler çok iyi olur. Ben de karıncaların sultanıyım.” “Ama kusura bakma.” diyor.

Sultan Süleyman, hemen bir emir veriyor.

“Bir karıncayı çiğneyen, bir ot parçasını çiğneyen, bir dalı kesenin kellesi kesilecek.” Orada emrediyor. “Karıncaya dönüp, beni irşad ettin.” diyor,

Allah cümlemizi Şefaatine, muameleye nail etsin.

Devam et.

(Okunuyor)

“Dünyevi isteklerle hırs ve menfaat duyguları İslam ve imana zarar vermiştir. Ali İmran suresi: Kim İslam’dan başka din ararsa...”

Bir dakika orada, yukarıda birisi geçti.

Kur’ân-ı Azimüşşan, Hakk’ın kendisidir. Onun içinde… Yanlış anlamayın. Hakkın emridir! Allah’ın emridir! Hayatıyla, en küçük hayat, en büyük hayat kadar. Başka yerden gelmemiş, Cenab-ı Hak’tan gelmiş.

Evet devam.

Bir dakika!

Allah rızası için, Habib-i Kibriya’nın hürmetine, Allah Rıza-ı Şerifin yüzü hürmetine, bu mübarek Cuma gününün yüzü hürmetine, Ramazan-ı şerifin yüzü hürmetine, lillahil Fatiha.

Burada bir Hristiyan… Onu da oku.

 

“Dr. White Myer uluslararası 1980 tarihli toplantısı tam bir insan olabilmek için…”

Hepsi âyet, hadis malıdır. Dikkatli okuyun inşallah!

Ama bunun tadı başka.

Şimdi bir şey söyleyeyim. Yaratılmış on sekiz bin âlem, tevhidin içindedir. Allah Resûlü oraya temas ediyor. O da aynı temas ediyor. Evet! Tevhid.

 

Anahtarı Kullanalım

“…Düşünme hakkında birçok tanımlar var. Kişinin zihinsel etkinlikleriyle, dış uyaranlar arasında bağlantı kurabilmektir.” 

İnşallahu Rahman.

“…Düşünme olayı ve sonuçları fiziksel midir? Metafizikî midir? Tartışılıyor. Bilimsel olarak düşünmemiz, yaşamımız ve kader dediğimiz olaya etkinliği nedir? Beynimiz yaklaşık iki yüz milyar hücreden oluşuyor.”

Allahu Ekber! Allah’ın hazinesi.

“… Beynimize bir mesaj geldiği zaman, bir beyin hücresi çevresindeki on bin hücreyle iletişim kurmaktadır. Beynimiz günde seksen altı milyar bilgiyi depo edebilme kapasitesine sahiptir.”

Elhamdülillah. İnsana verilmiş, başka bir şeye verilmemiş.

 “…Bir atom düşünün ki içersinde saniyede on bin devirlik bir hareket ve akıl almayacak bir enerji var. Bir enerjinin ve bir hareketin bulunduğu bir şeye cansız demek mümkün mü?”

Bir dakika! Bunu elde etmeye ne lazım?

Kişinin bütün günleri ister Kur’ân-ı Azimüşşan’da âyetiyle, ister hadis-i şerifle geçsin, bir anahtarı var. Yoksa her gün, yüz bin defa burada okusa, kapı kapalı. Kapıyı açmak için ne lazım?

Her gün işittiğimiz, bildiğimiz.

Az yemek, az içmek, az uyumak!

Biz uyku için gelmedik bu âleme. Uykuya tâbi olmayalım. O bize tâbi olsun.

Az yemek, az içmek, az uyumak, fuzuli halde çok konuşmamaktır.

Fuzuli, çünkü bu fizik’e girmiyor.

Anahtar buradadır. Şu anahtarı kullanalım. Onun için buradaki fizikî inşallah. Kur’ân-ı Azimüşşan’da bildirilmiştir.

Yine bak Kur’ân’dan alıyor. Ayet, hadis’ten alıyor. Yabancı adam, gene Kur’ân’dan alıyor.

Şimdi en uzak yere gittiniz. Şimdi bizden en uzak yer. Amerika, Afrika, işte bilmem neresi, görmedim. Buz kutupları, oraya giden bunu düşünür. Gitmeyen? Mesela İstanbul’a gittiniz, İstanbul’u düşünürsünüz. Bir saniye bile sürmüyor. Orayı düşündüğünde hemen kafadan geçiyor.

 

Tefekkür

Bir dakika! Buna hâkim olmak için gene ne lazım? Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmek, bu dört şeye sahip olmak. Az yemek, az içmek, az uyumak, az konuşmak ki buraya girsin. Bunlara tefekkür derler.

Şimdiye kadar okuduğunu ve ben de söyledim.  Orada geçti, tefekkür ne yapar? O anahtar kapıyı açar. Öteki kapısını, anahtarı göster! O kapıyı açar. O kapıyı açtı mı, öteki kapısı için anahtarı verir. Birbirisine bağlı bunlar. Allah’ın bize bahşettiği bu nimet-i ilahileri uyku ile geçirmeyelim. Boş haliyle geçirmeyelim. Allah’a çok da secde yapalım. Allah’a çok da ibadet yapalım. Kapıları açık kalsın bize. Bunu böyle kapalı götürüp, toprağa gömmeyelim.

Buradaki hali ahvali, bütün herkes bildiğini Allah için ifa etsin de öyle gitsin. Öyle gitsin efendi!

 

Nereden Aldınız?

Burada bir mevzu var.

Nurbâki’yi, tanıyorsunuz değil mi? Bir gün o, Semih ile birlikte buraya geldiler. Nereden işitmişler? O vakte kadar beni tanımıyorlar. Misal getiriyorum. Tiyatroya gitmişler. Orada kızlarla konuşurken, yarım saat, bir saat orada oturmuşlar. Tiyatroda kızın birisi gidiyor. Bir odaya giriyor. Beş on dakika duruyor geliyor. Birisi daha gidiyor. Konuşuyorlar, sohbet. Vazife zamanı. Semih, tiyatrocu yahu! Hah! O soruyor:

“Kız sen nereye gidiyorsun?” diyor. “Böyle, girip çıkıyorsun.”

“Namaz vakti geçiyor, gidip namazımızı kılıyoruz.” “

“Sizler?”

“Evet bizler.”

“Nereden aldınız?” diyor.

“Bizim bir Ahmet Dede var.” diyorlar. “Orada aldık.”

Beş, on tane kız. O bale yapanlar var ya? Onlar.

Sen kimsin?

“Nurbaki.”

Dedim ki: “Yahu! Senin kafada.” Biraz konuştuk, çay içiyoruz. “Senin kafada biraz bir şeyler görüyorum.” dedim. “Bir şey yapsan.” Dedim ki: “O toprağa gömmeyelim.”

Ondan bu misal geldi.

“Eskiden.” dedim. “İşitiyoruz ki babamız, dedelerimiz parası olan, gümüşü altın yaparlarmış. Onu biraz topladı mı bir küpeciğe koyarlarmış. Ya evin içinde, ya bahçesinde bir yere gömermiş. Bir gün kendine çoluk çocuğuna lazım olur. Eğer helâlinden kazanmışsa, son nefeste işaret edip gösterirmiş çocuklarına. Eğer haramdansa gene toprağa kalır. Senin kafandan.” dedim. “Bir şey görüyorum. Biraz bir şey söyle.” dedim. “Faydalanalım.” Yani Nurbaki’ye.

Dedi ki: “Ben 60’ta bir kitap bastırdım. Hiç kimse almadı, öylece duruyor. Din üzerine.”

“Nerede duruyor?”

“Hacı Bayram’da duruyor. Bir kitapçıda.”

Dedim: “Onu bir haftada satarım.”

Böyle bana baktı.

“İnan!” dedim. “Bir haftada satarım. Git, oradan paranı al. Yalnız, bir şey yapabilir misin?  O kafayı toprağa gömme.” O altınlar gibi, işi izah ettim.

“Ne yapayım?” dedi.

“Yahu, işte bir hadis-i şerif, bir Kur’ân-ı Azimüşşan. Bir tefsirine bak, kolaylaştırmaya bak.”

“Baş üstüne.” dedi.        

Semih, dedi ki: “Biz ikimiz Allah’ı biliriz, Peygamberi severiz. Bugün bizi uyandıran, o kızlar. Uyandırdı. Evvelden, hep Nurbaki’yle… Namazımızı kılalım.”

Yüzümüze karşı! Namaz da kılmıyorlarmış. O gün söz verdiler. Semih sözünden dönmeden... Nurbaki sözünden döndü.

O gece gidiyor. Yatsı namazından sonra, çocukları yatıyor. Bir abdest alıyor. Bir boy abdesti. Kur’ân’ı tefsir edecek. İlmi var, yani tefsir edecek. İkinci gün geldi, bana söylüyor.

“Yatsı namazını kıldım. Masaya geçtim, tefsire başladım. Saat üç, dört olmuş.” diyor. “Bir taraftan da sigara içiyorum. Allah kusurumu affetsin.” diyor. “Sigara masaya düşmüş, örtü, bu kadar yanmış. Ben de uyumuşum.” diyor. “O uyku arasındayken. Böyle sağ tarafımdan bir yumruk vuruldu. Aynı sesle, “Hani uyumayacaktın, bir vazife başındasın!” Tekrar kalktım bir abdest aldım, başladım sabaha kadar.”

Allah razı olsun hepinizden, onun da, bizim de, kusurlarımız varsa, Allah affetsin.

 

İnsanda Anahtar Var

Şimdi Tayyi Mekân diyorum.

Ben camiden çıkarken, geliyorum ki burada. Ben taksiyle geliyorum, o yayan geliyor. Tayyi Mekân var ya? İnsandan! Allah onu vermiş insana, insanın kafasında, Tayyi Mekân var. Burada birbirisiyle konuşur. Biriyle konuşursun. O çocuk, İstanbul’da da görünür. İki tarafta konuşur. Allah, bunu bir insana vermiş. En uzak mesafeden, aklına gelir gelmez, oradaki geçirdiğin hayalini biliyorsun. İşte, buna muvaffak olmak için anahtar lazım. Şurada geçen, anahtar lazım.

Muvaffak oluruz inşallah. Allah’ın izniyle. Habib-i Ekrem’in yüzü hürmetine.

Şimdi adresi söyle, sana gelir mi? Beklemesin, işlerine gidecek. Adresi bir daha söyle.

Gidin yahu! Bir istifade. Ne kadar istifade edebilirseniz? İlim yahu, ilim kaynağı. Elhamdülillah.

Onun da bir işi var, bir gücü var, bir şey var. Tek gidiyor, bizim için, oraya gidin. İşte, ne alabilirseniz?

Yalnız, anahtarı unutmayın. İnsanda bir anahtar! Melaikeler bile... Allah, insanı öyle yaratmış. Allah, Melaikeyi Kiramı insana vasıta etmiş. Ama insanda anahtar var. Kıymetinizi bilin.

Allah rızası için, lillahil Fatiha!

 

“On Sekiz Bin Âlemi, Sizin İçin Halk Ettim. Sizi de Kendim İçin Halk Ettim.”

Bir şifre daha var burada. İnsan dedik de.

On sekiz bin âlem, Hakk âlemleridir. Daha biz beş âlemi bilmiyoruz. Ya!..

Âlem nedir, bilmiyoruz. Aramıyoruz ki bilelim. Bu şifrelerle arayacağız.

“On sekiz bin âlemi.” Sizin! “İnsan için, sizin için yarattım, halk ettim.” Büyük bir kelime bu. İnsanı uykudan, şehvetten, yemeden, içmeden kesen bir kelime. Her an Hakkın huzurunda duran bir kelimedir.

“On sekiz bin âlemi, sizin için halk ettim. Sizi de kendim için halk ettim.”

Geçiyor... İnsan ileri geçiyor. Allah’ın huzuruna gidiyor insan.

“On sekiz bin âlemi, sizin için halk ettim. Sizi de kendim için halk ettim.”

 

Bu kelime bize yeter, artar yahu! Bunun içinden çıkalım inşallah. Ya Allah!

Allah hepinizden razı olsun. Mübarek günler yüzü hürmetine.

Bir şey varsa söyleyin. İçinde kalmasın. Dışından, içinden söyleyin.

 

İşi kolaylaştıralım daima! Zorlaştırmaya değil. Hadi güle güle.

Biz! Daima kolaylaştırmaya çalışın!

Allah’a emanet olun. Allah’ın rahmeti hepinizin üzerine olsun.

 

Gene Tövbe’ye Gel

Bugün bir tövbe istiğfar getirdik, bir hatim duasını okuduk.

Geleceğe, Allah tekrar nasip etsin. İyi oldu.

Allah kabul etsin, tekrarına eriştirsin.

Dünya işi, olsun, çalışalım. Orada güzel bir misal var. Kaşı yaparken gözü çıkarmayın. Her şey normal. Muhammedî! Hz. Muhammed’in tedbiri bize yeter! Güzel, yeter.

Hadi güle güle. Hadi Allah’a emanet olun.

Lâ ilâhe illallah hu! Vallahu! Allahu ekber! Allahu ekber! Velillahilhamd.

Allah’a şükür olsun!

Hepiniz! Sen! Selâm söyleyin benden.

 

Namazsız Bu Anahtarla Açılmaz

Gelin, diyor gelin! Mevlana Hazretleri! Gelin gelin! Yüz bin defa tövbeyi bozdursan, gene gel! Ama gene tövbeyi getiriyor. Bak, bak! Burada... Yüz bin defa tövbeni boz, yine gel. Yani, gene tövbeye gel. Ha! Gene kabul.

Allah cümlemizi, hatamızı kusurlarımızı, mübarek günler yüzü hürmetine affetsin. Allah razı olsun, Allah’a emanet olun. Allah razı olsun.

İyi günler göstersin. Tekrarına eriştirsin. Teşekkür ederim. İyi mi?

Sen. Yalnız onlardan bahsederken, zekâdan. Anahtarları öğret. Hangi anahtarla açılacak. Böyle kaval gibi dinlerler. Bırakırlar giderler. Sen yorulursun. Sonunda âyetler var. İnşallah, sonunda onlarla bütünleştireceğiz. Hah!

Anahtarları öğret: “İbadetinizi yapın!” de. Bu anlattığımızı yapın. “Sonunda namazsız olmaz.” de. “Namazsız bu anahtarla açılmaz.” de.

Hadi güle güle. Hadi güle güle.

Allah’ın bize bahşettiği en büyük hediye, namaz.

En büyük hediye namaz!

Daha ondan büyük hediye olmaz.

 

9 Şubat 1996,  Cuma