4.SOHBET: DÖRT KİTABIN MANASI

4.SOHBET: DÖRT KİTABIN MANASI

Selâmun Aleyküm.

 

Allah dedirten Allah’ım!

Allah! Allah! Allah’ım! Bildirmesi için!..

Burada bir şey var. İhtiyacı yok… İşte, kanunu öyle kurmuş…

Acaba birisi, maneviyatta ayrılmış… Yolunu tutmuş. Allah’ının bin bir ismini, doksan dokuz esmayı hepsiyle devam ediyor. Gidiyor. İnşallah muradına nail olur. İnşallah!

Onu yapmayan? Maddiyat, maneviyat ortadan bölelim. Gene yarısı cüzî emir. Şeriat emrini, İslam’ın beş, İman’ın altı şartını gene o yerine getiriyor. Ona devam ediyor. O da Allah diyor, gidiyor.

Yahu namaz zordur işte! Kılayım mı, kılmayayım mı?

Haramdan kendini koruması zor. Kendini koruyabilir mi, koruyamaz mı? Haram dedin mi,  her şey içine giriyor. Hasta oluyor, acıyor, acıkıyor, ceza görüyor, cezaevine giriyor. Polis arkasına düşüyor, çünkü yanlış işler yapıyor.

O da Allah diyor. Biliyor musun? O da Allah diyor…

Allah! Allah dedirtmesi için…

Netice, Allah’ı inkâr edenler. Allah ismini bilmeyene bile işte Allah dedirtiyor. İşte bu kadar güç kuvvet sahibi. Acaba Allah’ın onlara, Allah dedirtmesi için, Allah’ın bir ihtiyacı mı var? Yok.

Yarattığı için merhamet, şefkat nazarıyla. Kimi öyle, kimi öyle, kimi öyle...

Son kalan, Allah’a isyan eden, Allah’a karşı gelen. Gene onlara da merhamet dolayısıyla, gene Allah dedirtiyor. İşe akıl ermiyor.

 

Ebu Cehil, hayatını okuyan bilir. Ebu Cehil, Peygamber Efendimiz’e (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun) çok isyan etmiş, çok eziyet ettirmiş. Çok insanlar kesmiş ve kestirmiş. Ebu Cehil, bir harften.

Abara Hatun Medine’de iki çocuk doğurmuş. Babaları ölmüş. Çocuklar yetim kalır. Çocuklar ana ismiyle bilinir. Sonra, Abara Hatunun iki oğlu kendini feda ediyorlar. Ebu Cehil’in kellesini alıyorlar. Sonra şehit oluyorlar. Daha ölmeden önce kellesini getiriyorlar. Harp meydanına atıyorlar.

Peygamber Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)’e haber veriliyor. “Senin en büyük düşmanının, insanlığın en büyük düşmanının, Abara Hatunun iki oğlu, kellesini kestiler, getirdiler. İkisi de şehit.

Onlara rahmet okuyor. Geliyor, kelleyi görürken yüzünü çeviriyor. Merhamet-i ilahi, o kadar düşmana gene merhamet. “Allah hatanı affetsin.” diyor. Yüzünü çeviriyor. Allah’ın en büyük zalimine. Allah’a karşı gelene! Merhamet dolayısıyla…

Onlara bir eziyet, bir şey yapıyor ki Allah dedirtsin. Onlara göre siz biliyorsunuz. Bilen var, bildiren var. Elhamdülillah!

Birisi de biraz yakınlık peyda etmiş. Derviş işte. Bir tarihten gelmiş, derviş, bunlara derviş diyorlar. İsm-i Celâli vermişler. İsm-i Celâli çekiyor. Yüz, iki yüz, beş yüz, bin, çekebildiği kadar. Allah, Allah, Allah, Allah, Allah. Devam, devam. Devam ede ede, sonunda zaman geçiyor. Sonunda yakınlık peyda ediyor. Allah merhamet, şefkatiyle düşmana bile Allah dedirtiyor. Biraz yakınlık peyda ediyor. O kimseye: “Allah dedirten Allah’ım, Allah dedirten Allah’ım!” Ya! Böyle böyle dedirtmese, ne yapabilirsin? Allah dedirten Allah’ım!

Allah, Allah, Allah, Allah! Devam ede ede, biraz yakınlık peyda ediyor. Ha! Bakıyor ki bir dedirten var. Allah dedirten var. “Allah dedirten Allah’ım! Allah dedirten Allah’ım!” Bu sefer devam ediyor. O dedirtiyor yani.

Yarattığı kullar malumunuzdur. Azıyor, her an, her an inkâra gidiyor. İnkâra gittikten sonra, onların içinden bir Peygamber zuhur ediyor. Herkes tanıyor, Peygamber zuhur ediyor. O Peygamberin de elinde suhuf. Dört kitap veriyor. Vermiş onlara. İzah ediyor. O kadar asi oluyor ki insan, Peygamberleri öldürüyorlar, kovuyorlar. Eziyet çektiriyorlar. Senin dediğini yapmayız diye. Onlara bile Allah dedirtiyorlar.

 

Nuh (Selam Üzerine Olsun), İşçisi ve Bismillahirrahmanirrahim

 

Bak, bak burada bir Nuh (Selam Üzerine Olsun) misali geldi. Emir olundu.

Nuh (Selam Üzerine Olsun) gemiyi yapacak. Bir adam var, aç susuz, ama çok kuvvetli. Allah bir kuvvet vermiş. Nuh (Selam Üzerine Olsun) gidiyor, onu arıyor. Kuşların içindeymiş.

Diyor ki: “Şöyle şöyle bir gemi yapacağım, bana kereste getir.”

O adam da diyor ki: “Benim karnımı doyurur musun?” Karnını doyurmaya çalışacak; ama daima aç. “Karnımı doyurur musun?”

“Doyururum yahu, sen kereste getir.”

Bizimki baltayla, taşlarla çalışır, getirir çamı. Böyle saldırdı mı çamı köküyle alır getirirmiş. Allah öyle kuvvet vermiş. Maddi manevi insanlar kuvvet sahibidir. Nuh (Selam Üzerine Olsun) da topraktan bir çömlekte, bulgur pilavı pişirmiş. Adam kan ter içinde, “Ne yiyeceğim?” diye geliyor.

“Bana yiyecek aldın mı? Bana onu göster.” diyor.

Nuh (Selam Üzerine Olsun), “Yemek oldu, otur.” diyor.

Ama adam çömleği görünce Nuh (Selam Üzerine Olsun)’a kızıyor. Çok kızıyor.

“Beni aldattın.” diyor.

On çanak yese adam doymuyor. Pilavı çanağıyla beraber yese adam doymuyor. O kadar da kuvvet vermiş. Bir filin kuvvetinden fazla kuvvet vermiş. Ama ona da o açlığı nasip etmiş.

Nuh (Selam Üzerine Olsun) diyor ki: “Bismillahirrahmanirrahim dersin, yersin.”

Nuh (AS) hep buna gayret ediyor ki bunu dedirtsin. Bir kaşıkta çömleği,.. Böyle kaşığı eline alıyor…

Nuh (Selam Üzerine Olsun): “Hadi de, de yahu!” diyor.

“Ne bismillah derim, ne de yerim.” diyor.

“Hadi ye, ye.” diyor. “Çıktı ya ağzından, tamam tamam. Onlar çok mühimdi, tamam tamam.”

Adam yiyor, yiyor, yiyor. Karnı, göğsü şişiyor, gene pilav bitmiyor.

Biz bunları gördük hep. Biz bunları gördük Elhamdülillah. Yani Nuh’un (Selam Üzerine Olsun) o sofralarını, başkalarında gördük. İki, beş, on beş kişi oturuyor. Böyle gördük, çok gördüm. Yiyorlar, yiyorlar gene bitmiyor.

Ben bir sofraya rast geldim. Altı yedi tane misafirleri var. Bir kapta, saydım yumurtayı, üç tane yumurta kırılmış. Bir kapta yoğurt, bir kapta pilav, yufka ekmeği. Her birisine bir tane yufka ekmeği düştü. Ekmek bitmişti, sıcak sıcak pişirmişler yufkayı.

Bunu gördüm, beraber çok gördüm ama Bismillahi deyin, ne yaparsanız yapın. Selâm verin, ne yaparsanız yapın!

Şimdi hane sahibiyle karşı karşıya gelmiş, sofra büyük sofra.

Nuh (Selam Üzerine Olsun) gibi: “Bismillahirrahmanirrahim çıktı ya ağzından, hadi ye, ye şimdi!”

O yufka, saç ekmeği. Ben bir parça ekmek kopardım. Ama sanki ben kendimi evin uşağı yani, yani efendinin ya evladı, ya hane misafiri zannediyorum ki onlar yesin doyursun da kalırsa yerim. O fikirle oturuyorum, hane sahibi de karşımda duruyordu. Şimdi o yufka ekmeğini böyle parçalıyor, yumurtaya daldırıyor. Haydi bakalım. Arkasından bir kaşık pilav, ya bir kaşık yoğurt. Onların yemesinden korktum, inanır mısın? Aynı o, Nuh (Selam Üzerine Olsun)’ın oduncusu, aynı o! Aklıma geldi, korktum onların yemesinden. Ben de boş kalmaması için, elimi ekmeğe götürüyorum, ama geri yavan getiriyorum. Hep onu düşünüyorum, şöyle bakıyorum. Yediler çekildiler, yediler çekildiler.

Hane sahibi: “Hadi gel, senle beraber yiyelim, onlar çekildiler.” dedi.

Ne kadar yediler ben bilmem, Allah bilir.

“Hadi seninle beraber yiyelim.” dedi.

Orada bir iki kaşık var. Baktım ki yumurta var, pilav var, yoğurt var, ekmek de var.

Ben gördüm onu. Nuh’un (Selam Üzerine Olsun) sofrasını gördüm. O çömlekten sonra aklıma bu geldi. Hiç aklımda değildi. Elli beş sene evvel, elli beş sene evvel. Böyle Allah’ın rahmeti yetişiyor. Ya hadi yiyin, ben de yedim. Bir iki kaşık yoğurt.

“Bismillahirrahmanirrahim” deyin. “Tamam, hadi ye, ye!” diyor.

“Ne bismillah derim, ne de yerim.” diyor.

“Hadi tamam tamam.”

Ondan bu sofra aklıma geldi, hiç aklımda yoktu. Elli elli beş sene oldu gördüm. Yani başka çok gördüm.

Oduncu adam yiyor, yiyor, yiyor, yiyor. Sonunda dönüyor.

“Bana bir şey dediydin?” diyor. “Neydi o?”

“Bismillahirrahmanirrahim.” diyor. “Sana dedirttim.”

Diyor ki: “Bu tükenmeyen O’nun ismi!”

“Bunu her gün getirsem olur mu?”

“A, tamam!” diyor. “Tamam!” diyor.

Ya. Her gün söylesem olur mu? Tamam. Bazılarına Allah bunu nasip ediyor. Yemeği yerken Nuh’un oduncuya benzemeyin! Her gün deyin.

Bismillah’sız gezmeyin, selâmsız gezmeyin.

 

Bismillahirrahmanirrahim’siz gezmeyin

Bir şey varsa söyleyin. “Selâmun aleyküm!” deyin. Bismillah’sız gezmeyin!  Bir alışveriş yapın, Allah için yapalım. Yani, Nuh’un oduncuya Bismillahi dedirtmesi gibi. Göreyim sizi. Çok söyleyin inşallah! Göreyim sizi hadi! Hayırlı haberler beklerim. 

Ya, ya! Müslümanların, müslümanlığı kabul edenlerin; birbirisine rast gelirlerse yolda, evden, barktan, nerede olursa olsun; hanımefendi, erkek, hep karışık, Esselâmünaleyküm! Siz birinize selâm verin.

Ve her işin başından, yemede, içmede, girmeden, kapıdan, çıkmadan, her işin başında Bismillahirrahmanirrahim. Unutmayın!

Allah’ın doksan dokuz ismi, sıfatını öğrenmeye çalışın. Emirlerini yerine getirin. Fakat bu iki kelimeyi daima kullanın.

Birisinin evin içi, anası geliyor, babası geliyor, hanımına, kimse evin içinde yok. Anahtarla açtın, içeriye girerken sağ ayağınla gir. “Esselâmün aleyküm!” deyin.. Kendi selâmınızı verin, kendiniz alın. Dışarı çıkarken, tanısın tanımasın “Esselâmün aleyküm!” de. Öteki de bakarken, “Bu adam deli olmuş.” der. Akıllıyız, deli değiliz.

Bismillahirrahmanirrahim’siz gezmeyin. İkisi de güzel bir silahtır.

Beyazıti Bestami Hazretleri diyor ki: “Bir yere giderken.” bir dolmuşa, şimdi. O zaman yok, şimdi oldu... Bir dolmuşa binerken, bir otobüse binerken, “Bir cemaata rast gelirken.” Şimdi birisi geliyor. Burada bir cemaat var, yabancı. Ama biz tanımayız, ama işitmiş geliyor, “Esselâmün aleyküm! deyin, içeriye girin!” diyor. “Selâm verin, içeriye girin.” diyor. “Onlar, büyük bir gaflet içindedir.” diyor. “Selâmı verdin mi, bakarlar sana. Selâmı almasa bile bakarlar, sana bir yer verirler.” diyor. “Açsan karnını doyururlar. Sorarlar, kimsin, nereden geliyorsun diye. Bir selâm vermezler, o cemaat seninle alakadar olur.” diyor. “Biliyor musun neye benziyor? Bir demiri ateşe sokarlar ya, demir ateş gibi olur.” diyor. “Başınızın üzerine getirin taşı. Yukarıdan vurdun mu kılıcı, etrafa kıvılcım sıçrar. Herkes o ateşin kıvılcımından korkar, uyanır.” diyor. “Bir selâm vermek ona benzer. Gaflet olan yerde Allah`ın verdiği selâm ile onlara kıvılcımlar saçar.” diyor. “Seni sorarlar.” diyor.

Bir şeyler yapın yani, bir alışveriş yapın.

Allah için bunları iyi okuyun, hepsi olur. Efendim, çoluk çocuğa ihtiyaç olur. Hepsi olur. Birer tane yazı alın götürün. Dağıtın, bastırın, bir şeyler yapın yani. Bir keder için, bir çocuğun okula gitmesi için, müşküllerin için bir abdest alın. İki rekât namaz kılın. Gözyaşıyla namaz kılın! Tespihi elinize alın. “Bismillahirrahmanirrahim. Ve lâ havle, ve lâ kuvvete, illâ billahil aliyyül azim!” Yüz defa, yüz birincide de el kaldırın. O dileği dileyin, iyi mi?

Buna devam edin, muvaffak olursunuz. Bir hafta buna devam edin, bütün işler düzelir.

Selâmı, Bismillahirrahmanirahim’i unutmayın. Hiç, katiyen unutmayın. Allah’a, iki rekât şükür namazı, secde yapın. Teşekkür. Birisi bir bardak su verse, bin teşekkür yapıyoruz. Allah bu kadar gücü, kuvveti vermiş. O’na bir teşekkür et.

“Esselâmün aleyküm ve aleyna aleykümselâm.”

“Allah’ın rahmeti.” diyor, “Sizin üzerinize olsun.”

Öteki diyor: “Ve aleyna aleykümselâm. Senin üzerine olsun.”

 

Bismillahirrahmanirahim, dört kitabın manası. Dört kitap, yüz suhuf gelmiş. Hepsinin başı, Bismillahirrahmanirahim. Hiç unutmayın. Öyle devam edin ki o sizi daima uyandırsın. Bir defa kalbe yerleşti mi, ağzınız durursa, kalbin aşağıda sesini işitirsin. Kalpten sesini işitirsin. Bismillahirrahmanirahim, Bismillahirrahmanirahim. Böyle bayağı sesini işitirsin. O vakit siz de başlarsınız, fakat bunu kazanın.

O kalbi uyandırmak lazım. Kalp uyanmaya başladı mı, ağız dursa da kalp ağzı durdurmaz, söyletir. İnşallah hepiniz, âmin!

İnşallah hepinize büyük anahtar, inşallah!

Allah’ın Rahmeti üzerinize olsun.

Selâm’la Bismillahirrahmanirahim’i unutmayın, iyi mi?

Hadi bakalım!

 

 17 Ocak 1996 Çarşamba