20.SOHBET: DÜNYANIZDAN ÜÇ ŞEY SEVDİRİLDİ

20.SOHBET: DÜNYANIZDAN ÜÇ ŞEY SEVDİRİLDİ

Bismillahirrahmanirrahim.

“Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin, mahtelefel melevân ve kerrarel cediydân, vestakbelel ferkadân ve bellığ rûhahû ve ervâha, ehl-i beytihî minnet tehıyyete ves selâm. Verham ve bârik ve sellim aleyhi kesiyran kesiyra illâ yevmil haşri vel karâr.”

Aşağıdakini oku. Dinleyin! Kulağınızı buna verin. Dudağınızı bardaklara verin. Kulağınızı buraya verin.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve Âdeme ve Nûhın ve İbrahiyme ve Musa ve İsa vema beynehüm minen nebiyyîne vel mürseliyn, salavâtüllâhî ve selâmühû aleyhim ecmaiyn.”

Bak, oradan birkaç tane alın. Bu salâvatı toptan, yirmi, otuz tane var, dağıttık. Salâvat-ı Şerifi almayanlar, birer tane alın. Evvel dağıttık biz. Kitap halinde dağıttık.

Salâvat-ı Şerife almayanlar, alsınlar. Çayınızı için, güzel güzel konuşun.

Hepiniz hoşgeldiniz. Oku.

 

Dünyanızdan Üç Şey Sevdirildi

“Bismillahirrahmanirrahim.

Dünyada sevdirilen üç şey. Şöyle yazıyor.

(Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)bir gün şöyle buyurdu: “Sizin dünyanızdan, bana üç şey sevdirildi. Güzel koku, kadınlar, gözümün nuru namaz.”

Peygamberimizin yanında birkaç sahabe oturuyordu.

Hz. Ebubekir (Selam Üzerine Olsun): “Doğru söyledin, Ya Resûlallah!” dedi. “Dünyadan, bana üç şey sevdirildi. Senin mübarek yüzüne bakmak. Malımı senin yolunda yani Allah yolunda harcamak ve kızımı Resûlullah’ın nikâhında görmek.”

Hz. Ömer (Selam Üzerine Olsun): “Ya Ebubekir! Söylediklerin doğrudur. Dünyadan, bana da üç şey sevdirildi. İyiyi emretmek, kötülüğe mani olmak, eski elbise giymek.”

Hz. Osman (Selam Üzerine Olsun): “Doğru söyledin Ey Ömer! Dünyada, bana da üç şey sevdirildi. Açları doyurmak, çıplakları giydirmek, Kur’ân-ı Kerim okumak.”

Hz. Ali (Selam Üzerine Olsun) : “Doğru söyledin, Ey Osman! Bu dünyada, üç şey bana sevdirildi. Misafirine ikram etmek, sıcak günlerde oruç tutmak, düşmana karşı kılıç sallamak.”

Cebrail, dünya ehlinden olsaydım, en çok neyi severdin, hususunda, bana sormanızı emretti. “Ben eğer dünya ehlinden olsaydım, yolunu kaybedenlere yol göstermeyi, fakirlik içinde ibadet edenleri sevmeyi ve çoluk çocuğu çok olan yoksullara yardım etmeyi severdim.” dedi.”

Cebrail (Selam Üzerine Olsun), konuşmasını şöyle tamamladı: “Allahu Teâlâ kullarının üç halini sever, var gücüyle ibadet etmesini, günahlara tövbe edip, nedâmet gösterirken ağlamasını ve kıtlık, musibet karşısında sabretmesini.”

Sadakallahülazim!            

Çocuklar, şimdi okuduğumdan da almayan varsa, alsınlar.

 

Miraç Ümmet İçindir

Basamak. Merdiven… Cenab-ı Resûlallah, hepinizin malumudur. On sekiz bin âlemin Miracını yaptı. “Ümmetim!”

O Miraç… Kendi için? O gün, bugüne kadar ve ondan evvel, Ruhu Ervah’a kadar, Allah’ın Resûlü, Allah’ın Miracından ayrı değil. Miraç, ümmet içindir.

Eskiden, peygamberlerden İdris (Selam Üzerine Olsun), bir Miraç yaptı, gelmedi. On yedi sene, bir oruca niyet etti. On yedi sene, bir şey ağzına koymadı.

Güneşlere bakın. Bu nedenle. Gitti, gelmedi.

Hz. İsa’nın rivayeti, malumdur. Hepinize. İşte, kimi çarmıha çaktılar diyor. Hz. İsa, semâya gitti!..

Bir, iki tane peygamberler var. Bir şeyler izah ettim, bu kitapta.

Âdem’ın (Selam Üzerine Olsun) miracı. Miraç yaptı mı, yapmadı mı? Âdem (Selam Üzerine Olsun), kerpiçten... Allah, ona ruh verdi. Daha ondan büyük miraç olur mu? Ruh ve Beden kitabında mı? Kitaplardan birine koydum.

Nuh (Selam Üzerine Olsun), kendine inananlarla beraber. Emri ilahi, bir gemi yaptı. Su üzerine çıktı...  Gemiyle. O da öyle miraç yaptı.

İbrahim (Selam Üzerine Olsun), iki miraç yaptı. Çok var da. Unutuyorum.

Şimdi birisi, ateşe attıkları zaman. Allah’tan gayri kimseden, imdat beklemedi. Allah görüyor. Ateş yandı, İbrahim’i yakmadı. İkinci İsmail, kurban ederken… Ciğerparesi! Buradan büyük miraç olmaz. Allah rızası için, İsmail’i kurban etmeye niyet etti.  Miraç!..

Şimdi biz… O’nların cümlesinin yüzü hürmetine, mübarek günün yüzü hürmetine, Fahri Kâinat Efendimizin yüzü hürmetine…

Bunların bazı miraçları, umumidir. Bazı miraçları, hususidir.

Fahri Kâinat Efendimiz’in büyük Miracı! Hem özeldir, hem umumi. Hem on sekiz bin âleme, hem de özel. Kendine ve kendi ümmetine.

Biz de gönül miracı yapalım inşallah! Namazları, Salâvat-ı Şerifleri. Nefs-i emmareyi atmakla. Nefs-i emmare ki kim atmışsa; halisâ, muhlisâ, Allah’a kulluk yaparsa; Allah’ın Resûlünün izinden, şaşmadan devam ederse; aşk ile o da inşallah, Mirac-ı Muhammedi yapmıştır. İnşallah!

Bunlardan başka, daha tarihten evvel, beş bin sene evvel… Peygamber Efendimiz’den (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun) çok evvel. Peygamber kısmı değil de, bir rivayet Peygamber, bir rivayet Nebi, onlar da kendine göre, bir havai miraç yapmışlardır. Miraç yapıp, sesler işitmişler. Cevaplandırmışlardır. Bir haliyle Peygamber.

Efendi, sesler dedim de… Peygamber Efendimiz’in (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun) ümmetinden, Allah’ın Velileri, Evliyalar, herkes, kendi halinde birer miraç yapmıştır. Ama Muhammedî Miraç yapmış. Ondan fazla değil.

İnanmak… İnanmak, inandırmak. Allah’a bağlanmak, Allah’ın Resûlünden ayrılmamak; zahir, batın, dünyaca, ahiretçe; mübarek Cemâlini görmek, Şefaatine nail olmak; o da bizim miracımız inşallah!

İnşallah. Şimdi var! İsteyene olur.

Hepimize! Bütün ümmet-i Muhammed’e!

 

Bismillahirrahmanirrahim,

Kul huve allahu ehad. Allahus samed. Lem yelid ve lem yuled. Ve lem yekün lehu kufuven ehad!

Hamdü senâ olsun, Ya Rabbi!

Allah Rızayı Şerifi için, Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine, bugünün yüzü hürmetine, bu Hatmi Şerifin yüzü hürmetine, lillahil Fatiha!

Allah, razı olsun. Allah, kabul etsin.

Bütün ümmet-i Muhammed’e, geçmişlerin ruhu ervahına, hayatta olan ümmet-i Muhammed’e, sıhhati, selâmetine, iyi günleri geçirmesine inşallah. Âmin.

 

İnsanlık Bahşettiği İçin

Bir acı haber daha var. Hacı Nuri getirdi. Bursa’da bir hadise var.

Gelirdi. Ahmet. Âşık adam. Allah’ın hikmeti. Ne oldu, söyle bakalım?

“Bir trafik kazası Efendim. Sohbete götürmüşler. Dönerken, düştüğünü, çarptığını… Şöyle, yolda giderken, yolu görmüyor, arabayı. Müftü, bir de imam, kaza yapanlar. Arkadan vuruyor. Ayakları kırılıyor. Beyin kanaması geçiriyor. Şimdi, şu an da, komada.”

Hafızlığı hürmetine, Kur’ân-ı Azimüşşan, acil şifalar versin. Cümle ehl-i imanın. Hastalarıyla birlikte.

İyi. Şimdi, şöyle. Şu sıhhatimizi düşünelim. O, anadan doğma mı âmâ olmuştu, sonradan mı?

“Doğuştan âmâ Efendim.”

Şimdi kaç?

“Elli beş var.”

Şu Allah’ının hikmetine bak. Aklı, maklı ölmez.

Biz daima, Cenab-ı Hakk’a! Rahmet, rıza, lütuf, ihsan, şifalar beklerken, bir de mümkün mertebe, içeride, dışarıda, yürürken ederken, tedbirimizi almak lazım. Tedbiri, almak lazım.

Şu adamın, iki gözü yokken, her şey ihtiyaçken dünyada… Şimdi başına, altmış yaşında, başına gelene bak.

Burada hepimizin. Onları görmek… Cenab-ı Hakk’a hamdü senâ etmek, sıhhatimizle, nimetimizle, irfanımızla, imanımızla, Peygamberimizle, Kitabımızla da. Hiç olmazsa gündüz yapamazsak, akşama, yatsı namazının üzerine, bu hamdü senâya karşı, iki rekât şükran namazını kılalım. Her gün!

Allah’ın bahşettiği şu insanlığı, başta insanlık bahşettiği için. Şu Azim, on sekiz bin âleme, Vema erselnake illâ rahmetenlil âlemin, Habib-i Ekrem’e ümmet olduğumuzu, Allah’ın bahşettiği, evveli, ahiri, üç kitabı kendinden birikmiş, yüz kitap, Kur’ân-ı Azimüşşan! Allah’ım, Sana hamdü senâ olsun.

Hüviyet cüzdanımıza, İslam ismini koymuş, Elhamdülillah! Nereye gidersen, burada yazılı.  Burada da yazılsın inşallah. İnşallah!

Bunlara karşı, çoluğumuz var, çocuğumuz var, yememiz var, içmemiz var. Allah rızası için, iki rekât şükran namazı! Şükür! Ne vakit kılarsan.

Bu insanlık âlemi!..  Birisi bir yerden, bir ihtiyacı olursa. Birisi de bir şey isterse, ya fakiri, sokaktan geçene beş, on kuruş verirsen. Ona oluyor, on kuruş, bir lira. On defa teşekkür edersin. Birisi bir bardak çay, bir bardak su verirse, binlerce teşekkür ederiz.

Bir söz de burada var. Hani, bir kahvenin hatırı, bin yıl, kırk yıl hatırı var. Allah’ın, şu bize bahşettiği, şu günkü, şuradakini, bugün. Cuma namazı kıldığını. Hâlim, selim bir şeyler, işi ile gücü ile. Düşman yok, tehlike yok, cami serbest. Girdiniz, çıktınız. Burada biriktik. Birbirimizi gördüğümüze. Ona bir hamdü senâ yok mu? Binlerce hamdü senâ olsun. Daimi hamdü senâ. Âmin. Bunu da unutmayın.

“Efendim bir hadis var. Müsâde buyurursanız.

Muhterem kardeşlerim! Cenab-ı Peygamber (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)bir hadisinde, şöyle buyuruyor.”

Dinleyin bunu.

“Siz hastalıklarınızı.” diyor. “Fakirlere, gerçek muhtaç olan kimselere, onlara yardım etmekle, onların duasını almakla, tedavi ettirin.” diyor.

Yani, bu demek değildir ki doktora gitmeyeceksiniz. Ama bu meydanda da dua. Fakirleri böyle, isteyemeyen, bilhassa fakirler var. Mağdur olan, onların duasını almakla, diyor, hastalıklarınızı tedavi ettirin.

Bir de muhterem kardeşlerim, hoca efendi de camide söyledi. Evlatlarımızı, çocuklarımızı, şimdi camilerde Kur’ân öğretiliyor. Onlara gönderelim. Mümkünse yani, Allah kelâmını mutlaka öğrensinler. Mümkünse, evde öğrensinler. Mümkünse, camide öğrensinler. Taksiyle, ta uzaklara götür. Öğrensinler.”

 

Takva Kadınlar

Devam et. Dünyada sevdirilen üç şey… Oku orayı.

“Resûl Ekrem (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun), bir gün, şöyle buyurdu: ‘Sizin dünyanızdan, bana üç şey sevdirildi. Güzel koku, gözümün nuru namaz, kadınlar.’

-Peygamberimizin yanında, birkaç sahabe oturuyordu.”

Kadınlar deyince, takva kadınlardan bahsediyor. Yani Peygamberimiz Aleyhisselati Vesselâm, yani imanlı. Benim de aklıma geldi. Biraz, izah etseler. Yazıldığı vakit, takva kadın dediği. Peygamberlerin Anası, Evliyaların Anası, oradan bahsediyor. Şehvetten bahsetmiyor ha! Takva kadın! Evet.

“Hz. Ebubekir (Selam Üzerine Olsun): ‘Doğru söyledin, Ya Resûlallah! Bana da üç şey sevdirildi.’ dedi. ‘Senin mübarek Cemâlini görmek.’”

Allah! Burası da güzel, burası da güzel. Allah, O’nun Cemâlini görmeyi nasip etsin. Âmin. Dünyada da ahirette de.

“’Senin yolunda, yani, Allah’ın yolunda harcamak ve kızımı Resûlallah’ın nikâhında görmek.’

-Elhamdülillah, malumunuz, Hz. Ayşe Sıddıka annemiz, Yüce Peygamberimiz’le izdivaç yapmakla, bu şerefe nail oldu.”

Elhamdülillah.

“Hz. Ömer: ‘Dünyadan, üç şey bana sevdirildi. Emri bil maruf, (iyiyi emretmek, yani Allah’ın emirlerini başkalarına bildirmek, tebliğ etmek) ve nefi anil münker (Allah’ın Cenab-ı Hakk’ın yasak kıldığı Peygamber Aleyhisselatı Vesselâmın yasak kıldığı şeyleri de) başkalarına anlatmak, kötülüğe mani olmak; eski elbise giymek.”

Hz. Ömer (Selam Üzerine Olsun) eski elbise giymekten çok zevk alırdı.

“Hz. Osman-ı Zinnureyn de: ‘Doğru söyledin, Ya Ömer! Açları doyurmak, çıplakları giydirmek, Kur’ân-ı Azimüşşan okumak.’”

 

Elhamdülillah!

“Hz. Ali (Selam Üzerine Olsun): ‘Misafire ikram, sıcak günlerde oruç tutmak, düşmana kılıç çekmek.’”

“Bu sırada, Cebrail (Selam Üzerine Olsun) geldi: ‘Sizin bu konuşmalarınız üzerine, beni Allahu Teâlâ gönderdi. Ben eğer dünya ehlinden olsaydım, en çok neyi severdim, hususunu, bana sormanızı emretti. Ben eğer dünya ehlinden olsaydım, yolunu kaybedenlere yol göstermeyi, fakirlik içinde ibadet edenleri sevmeyi ve çoluk çocuğu çok olan yoksullara yardım etmeyi severdim.”

Fakirlik içinde ibadet deyince, bu fukara tabirine giriyor. Yani fakir, sabırlı fakir. Bu diyor, dünya senesiyle beş yüz sene, ahiret günüyle yarım gün evvel, cennete girecek diyor, kitapta. Elhamdülillah.

“Cebrail (Selam Üzerine Olsun), bu konuşmayı şöyle tamamladı: ‘Allahu Teâlâ da kullarının, üç halini sever. Var gücüyle ibadet etmesini, günahlara tövbe edip, nedâmet gösterirken ağlamasını ve kıtlık, musibet karşısında sabretmesini.”

 

Benim İçin Ne Yaptın?

Burada okuduğumuz şeyleri, hepsini yapmayı, Cenab-ı Allah hepimize nasip etsin.

Bundan almayan varsa, alsın. İnşallah, bu ahlâk ile ahlâklandırsın. Bu hâl ile hâllenelim inşallah.

Güzel ahlâklar, burada. Bunlar, ta Musa (Selam Üzerine Olsun)’dan. Evvelden, Âdem’den bunlar. Bütün, Peygamber’den, bu ahlâkla geliyor.

Yani: “Ya Musa, seni çok seviyorum.” Cenab-ı Allah! “Seni çok seviyorum. Benim için ne yapıyorsun?” Cenab-ı Allah, Hz. Musa’ya söylüyor.

“Allah’ım!” diyor. “Senin neye ihtiyacın var? Ben, Senin için namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, zekât veriyorum. Veriyorum da, veriyorum.”

“Ya Musa! Onlar… Onlar hep, senin için! Benim için ne yapıyorsun?”

“Allah’ım! Sen ne emredersin, onu yaparım.”

“Benim için, hastayı ziyaret ettin mi? Açı doyurdun mu? Şimdi, beni ziyaret ettin mi?”

“Ya Rab! Ben, Seni nasıl ziyaret edeyim?”

“Benim, hasta kullarımı ziyaret etmek, beni ziyaret etmek gibidir.”

Amenna ve Saddakna.

“Açları ziyaret ettin mi? Onların dertleriyle hâllendin mi? Benim açlığıma, şey yaptın mı?” diyor Cenab-ı Hakk.

“Yarabbi! Sen her şeyden münezzehsin. Sen Ganisin. Her şeyin Yaratıcısı, Sensin.”

Amenna ve Saddakna.

“Hayır.” diyor. “Benim fakir kullarım, kimsesiz kullarım, ihtiyaç içerisinde olan kullarımı ziyaret etmen, onların dertlerine deva olman, beni ziyaret etmen gibidir.” diyor, Hz. Musa’ya. Cenab-ı Hakk diyor ki, Tur-i Sina’da: “Benim için bir amelin var mı?”

“Ya Rab!” diyor. “İbadeti ve taâti, Senin Rızan için yapıyorum.” Orada diyor ki: “İşte oruç tutuyorum, namaz kılıyorum.”

“Hayır, Ya Musa! Benim için, bir amelin var mı? Benim için.”

“Ya Rabbi! Yapmış olduğum, bütün ibadet ve taâti, Senin Rızan için yapıyorum.” Diyor ki: “İşte oruç tutuyor, namaz kılıyorum.”

“Onlar kendin için. Benim için?”

“Ya Rabbi! Senin için, neyse emret, onu yapayım.”

“Benim sevdiğimi sevmek, sevmediğime de düşman olmaktır.”

 

Gayemiz, Matlubumuz

Burada Yüce Peygamberimizin de hadisi var. “Kubbenillah-musenillah. Allah için sev, Allah için düşman ol.” diyor. Yani, sevdiklerimizi Allah için seversek.

Yani bu: “Allah için sevişmek, sevişen kimseler.” diyor. “Kıyamet gününde, Arş-ı Âlâ’nın, gölgesi altında gölgelenir.” Âmin.

Onun için, yapmış olduğumuz her ameli, ihlâsla yapalım. Yani, başkaları değil. Bir hemşerim, bir yerde, bir camii yaptırmış, üstüne de ismini yazdırmış.

“Hemşerim, bana bir göster.” dedim. Neticede gördüm. Yaşlı bir adam. Bu minareyi filan, yaptırdı diye.

“Muhterem kardeşim.” Dedim ki: “Hemşerim, bu minareyi sen mi yaptırdın?”

“Ben yaptırdım.” dedi.

“Kimin için?”

“Allah Rızası için.”

“Peki, Allah Rızası için yaptırdıysan, oraya niye yazdırdın?” dedim.

Oraya yazdırdıysa, şimdi Cenab-ı Hakk diyecek ki: “Sen, şan ve şöhret için yaptın.” Değil mi? Onu da, dünyada, sana iltifat ettiler. Sen minare yaptırdın, diye.

“Rıza-ı Bari için yapılan şey, gizli o.” diyor. Öyle bir şey olur.

Sezai Bey, bir minare yaptı. Birisi, aynı sözü söyledi.

“Minareye, benim ismimi yazarsın.” diye. “Beş yüz gönderirim.” demiş. İstanbul’da.

Ben: “Peki.” dedim. Peki dedim; ama, geldi adam.

Dedim ki: “Bu minareye, bu, bu, bu isimler, yardım etmişler. Hanginizin ismini koyayım?”

Utandı gitti. Bunlar olan şeyler.

Mesela: “Zekât.” diyor, “Alenen verilir. Fakat sadaka, gizli verilir.” diyor. İnşallah.

Zekât, alenen verilir. Çünkü farz ibadettir. İnşallah, onların görmesi ve onlara örnek olmak bakımından, alenen verilir.

“Sadakayı, sağ elin verdiğini, sol elin görmeyecek.” diyor. Yani, sırf Allah rızası için vereceksin. Başkaları: “Bak, hayır hasenat yapıyor.” desinler diye değil.

Zaten gayemiz, “İlahi ente maksudi ve rizaike matlubi!” Ya Allah! Gayemiz, matlubumuz, ancak Cenab-ı Hakk’ın Rızasını… O’nun rızasına nail olmak. Gayemiz bu. Allah, riyadan cümlemizi esirgesin. Âmin.

Allah rızası için, lillahil Fatiha!

Evvel, ahir, hepimizin, eğer ibadet, eğer hayır, eğer ağızla, hepsini kabul etsin! İnşallah. Bugün yüzü hürmetine. Âmin.

İşbaşına. Ya Allah! İş başına!

Ayrılmak istemiyorlar. Hiç kimse gitmek istemiyor.

İstemez tabii. Zamanı gelir inşallah.

 

Kur’ân Öğretmenin Faziletleri

Sen bir şey okuyabilir misin?

“Çocuğuna, Kur’ân öğreten kimsenin fazileti, Hakk’ında hadisler:

Rivayete göre bir adam, Peygamber (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)Efendimize gelerek şunu sordu: “Ya Resûlallah, çocuğuna Kur’ân öğreten kimsenin, sevap ve mükâfatı nedir?” “Allah kelâmı, onun için bir sınır yoktur.” buyurdu.

Peygamber (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)O’na sordu: “Ya Cibril! Çocuğuna Kur’ân öğreten kimsenin, sevap ve mükâfatı nedir? “Allah kelâmı, onun için bir sınır yoktur.”

Sonra, sonra İsrafil’e  (Selam Üzerine Olsun) sordu. İsrafil O’na şu cevabı verdi: “Kur’ân, Allah kelâmıdır. Onun için sınır yoktur.”

Sonra Cebrail (Selam Üzerine Olsun) geldi: “Muhammed!” dedi. “Rabbin, sana selâm ediyor ve buyuruyor ki çocuğuna Kur’ân öğreten kimse, on bin defa nafile Hac etmiş gibi, on bin umre yapmış sayılır, etmiş gibi olur. On bin köle, Hz. İsmail soyundan azletmiş gibi olur. On bin defa savaşa girmiş, gazilik payesine ulaşmış gibi olur. On bin aç müslüman, yedirmiş olur. On bin, çıplak müslümanı giydirmiş sayılır. Onun yakınlığı devam eder. Sırat’ı şimşek hızıyla geçer. Arzu ettiği kerametlerin, en üstününe erişinceye kadar, Kur’ân’dan ayrılmaz.”

Fatihayı Şerif’in tefsirinde de bu hadise yer verilmiştir.

“Çocuğuna, Kur’ân’dan bir âyet öğreten kimse, gecesi namaz, gündüzü oruçla geçen, bin sene ibadetten, nafile ibadetten hayırlıdır. Sadaka olarak dağıtacağı, bin dinardan da hayırlıdır.

Yapılan rivayete göre, Peygamber (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)buyurdular ki: “Çocuğuna Kur’ân öğreten kimsenin, boynuna öyle nurdan bir gerdanlık takar ki.”

Çok dikkat edelim inşallah.

“Önce gelenlerle, sonra gelenler, içinde kalırlar. Kur’ân okuyup O’nunla amel eden kimseler, ana babasına, kıyamet günü öyle bir taç giydirilir ki ziyası güneşin ziyasından, daha güzeldir.”

Ve bir de, O’nunla amel eden kimse Hakk’ında ne dersiniz? Bunun için hikmet erbabı demişler ki: “Çocuğun babası üzerine üç hakkı vardır. Doğduğunda, ona güzel bir isim koyması, ona Kur’ân ve edep öğretmesi. Sünnet etmesi.”

Çocuğuna Kur’ân öğretmeyen kimse, kötü bir ceza ile karşılaşır.

Peygamber (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)buyurdular ki: “Âdemoğulları, yazıklar olsun onlara ki Kur’ân öğretmezler, edeple terbiye vermezler. Böylece, çocuklar cahil olarak yetişir. Ben, böylelerden beriyim. İlgim onlardan kesiktir.”

“Bir millet yahut topluluk üzerine, Allah, kesinleşip hükme bağlanmış bir azap gönderir de onların çocuklarından biri mektepte.”

Elhamdülillahi Rabbil Âlemin!

“Okur. Allah, onun sesini işitir ve bu sebeple, kesinleşen azabı kırk yıl kaldırır.”

“İçinde, Kur’ân’dan bir şey bulunmayan kimse, yıkık ev gibidir.”

Sadakallahülaziym!

Ondan var mı?

“Kitaptan okudum.”

Yazın, getirin.

“Olur inşallah. Olur, getirelim inşallah.”

 

Bismillahirrahmanirrahim! Ya Allah! İş başına.

Namazdan sonra, bir âyet var ya, okuyorlar. Hepsini okuyun. Cuma günü.

Hadi bakalım. Allah’a emanet olun. İyi günlerle. Allah tekrarına erdirsin.

Selâm! Hepsine selâm?

Biliyor musun? Selâm! En büyük dua! Allah’a emanet olun! En büyük dua! Allah, sizden razı olsun! En büyük dua!

Allah, sizden razı olsun! Birbirimizi unutmayalım!

 

14 Haziran 1996, Cuma